Sunday, July 09, 2006

http://www.flickr.com/photos/pe-lean/

BUTTERFLY "WINGS"

Uzun süren dinginlik ve sakinliğin ardından ortalığın yeniden tarümar olduğu dönemler. Arasıra ziyarete gelen meşhur cadımın beni ziyarete gelip kazanın başına geçerek içinde yaşam donelerimin olduğu kazanını karıştırma vakti gelmişti.
Önce işten ayrılmayı kafama koymuştum. O ortamda eğreti durmaya başlamıştım iyiden iyiye. İlerleyememek, değerli zamanlarımı tekkeyi bekleyerek geçirmek, kendimi tekrar etmek - ki en korktuğum şeydir hayatta- ve son noktada da hiç bir şeye yetişemez olmaktan yorgun düşmüştüm. Bu dönemde piyasalarda da ciddi bi düşüş olması ve de inşaat sektörünün bundan fazlasıyla etkilenmesiyle zaten profesyonellikten oldukça uzak olan ama -mış gibi davranan iş ortamı iyice dağılmaya ve ne yapacağını bilemez hale gelmeye başladı. Ben de bu tempoya ve düzene bir kış daha katlanamayacağımdan emindim. İş açısından da tatmin olamadığım için yaz planlarımı yavaş yavaş oluşturdum kafamda.
1. işi bırakmak
3.dans derslerine ağırlık vermek ve ona odaklanmak
2.denizli meselesini bürokratik anlamda, duygusal açıdan, mantıken ve her yönden açıklığa ve çözüme kavuşturmak ve belirsiz durumları ortadan kaldırmak. bunu yaparken de büyüklerin görüşlerinden ve fikirlerinden de yararlanmak.
3. tatil yapmak
4.eylül ayında da her şeyi halletmiş olarak içime sinen ve artık uzun soluklu olacak bir işe başlamak
işte kısa dönem yaz hedeflerim
gel gör ki hayat hiç bi zaman planlara uymuyor. asla örtüşmüyor. sadece teğet geçiyor.ama plansız olmaz. ben plansız yapamam. uysa da uymasa da insanın planları olmalı. zamanlama tutmuyo sadece benim planlarımda hepsi bu. yoksa aklıma koyduğum hemen her şeyi gerçekleştirmiş bi kişiyim. ha şimdi ha bi süre sonra. daha çok şey var ama demek ki onları yeteri kadar istememişim henüz. zamanı gelmemiş.
işi bırakmamın ardından çooook sevdiğim kadim arkadaşım ece'ciğimin düğünü için Denizli'ye gitmemle birlikte geldi cadım...
Bu şehir bana yaramıo cidden...tamam içsel bi huzur bi dinginlik buluyorum, kabul...ama sonra şehrime evime dönünce bi süre buhrana giriorum ve çıkmakta güçlük çekiorum o girdaptan....şöylemi böylemi demekten kendimi alamıyorum....ama artık eskisi kadar değil. olan oldu. şimdilerde sadece anılar canımı acıtıyor o kadar.
herneyse....
düğün ilginçti....
hem de çok ilginç....
kendimi tutamadım....
ece'nin nişanında annem de vardı ama düğününde yoktu...düğün kuzenimin evlendiği mekanda yapıldı ve benim üzerimde o gece giydiğim elbise vardı. yanımda da annem....ama şimdi yok....tüm bunlar yetmezmiş gibi cennet'le aynı masaya oturtulmuştuk. annesi kalp hastası ve bi süre önce sıkıntılı zamanlar geçirdiler.
bir sürü eski dost, akraba, tanıdık, tanımadık, beni tanıdığını söyleyen ve benimle konuşmak isteyen benim tanımadıklarım...zaman geçmiş....kimileri çok mu çok yaşlanmış....bazıları tanıyamayacak ya da tanınamayacak hale gelmiş....
işte bunun gibi şeyler beni mona lisa olmaya itti. dudağımın kenarında minik gülümsemem duruyordu herkese karşı ama sonlara yaklaşırken bikaç gözyaşımı yakalayamadım, düşüp gitti....
hufffff....
ben neşeli şeyler yazmak için oturmuştum pc nin başına....neden yine bööle oldu...bazı önemli şahsiyetler yazılarımı pek depresif bulmakta...ben istemiyorum depresif olmak....gerçek hayattaki gibi hep gülümsemek, boşverip geçmek istiyorum her şeyin üstünden....
güzel şeyler de oldu tebii kiii....dansa kaldırıldım....eğlendim....sohbet ettim....fotoğraf makinelerine gülümsedim yanımdakilere sarılarak....çok eğlendiğim bi düğün oldu.....
dönüşde sevgilimle bi konuşma yapma ihtiyacı içine girdim. hemen akabinde de tatile kaçtım arkadaşların kafama silah dayaması sonucu hiç hesapta yokken...bu durum ortamı baya bi gerdi...ben kendi halime kalmak istemiştim biraz...duygularımı ve kendimi bi sınava soktum....ama sıkıntılı bi testdi bu...kendimi oldukça yalnız hissettim ve boşlukta....büyük bi alışkanlıkmış meğer....aklım oldukça karıştı hiçliğin ortasında....hiç bi teknoloji ya da hiç bi iletişim aracı olmadan sadece kendi kendimle kaldığım uzun ve tek başına bi sınav....beyin?kalp?
ve tatil bitti ve şehir başladı. şehirle birlikte hayat da yeniden başladı. tatil işte böle bişi. hayattan çekip koparan ve seni geçmiş -gelecek muhasebesine sürükleyen; verdiğin kararlaını irdeleyip, üzerine düşünüp, vereceğin kararlar hakkında akıl yürütme süreci....
geri döndüğümde önemli ve kendi ellerimle deşip dağıttığım konuları yeniden toparlayıp düzene soktum.
silence is easy!
kaptanın seyir defteri:
ilk hedefimiz kebelenkler vadisi...geçen yıl pınar'lı tatil vardı, bu yıl pınar&nilşah'lı tatil.
ben bu mekanı çooook sevmiş bulunuorum ve de bu ayini her sene uzun ya da kısa tekrarlamak taraftarıyım. çoğunluğu yaşam tarzı açısından birbirine yakın kişiler topluluğunun doğanın içinde hiçbişisiz kalışı ve bu kalıştan keyif alması. geçen yılki gibi değildi çünkü sezon henüz açılmamıştı. ama yine de güzeldi. daha az kişi vardı. ben çadırımda kaldım kızlar bungalowda. bütün gün yüzdük, yemek yedik, güneşin batışını izledik, yerli yabancı yeni insanlarla tanıştık. oranın demirbaşı sayılan ahmet baba geçen seneki halinden sıyrılmış ve daha entellektüel ve rahat bi havaya bürünmüştü. ama iletişimindeki sıcaklık ve samimiyetde azalış olmamış tam tersine artış gözlemiş bulunuyoruz. ordaki herkes onun çocukları. kelebeklerin efendisi:P
başka ilginç karakterler de vardı. istanbul üniversitesinde matematik okuduktan sonra 10 aydır -bu kışın da orada bulunduğunun göstergesi- orada yaşayan bir yarı insanla tanıştık. saçı sakalı birbirine karışacak kadar uzun, elleri ve ayakları hobbit olmaya yüz tuttuğunun göstergesi, ilk bakışta yabancı olduğunu düşündürecek kadar sarışın mavi gözlü, konuşmasını unutacak kadar doğa insanına dönüşmüş ama dikkatli bakılınca sakalların altındaki yakışıklı mı yakışıklı modern insanın rahatlıkla sezildiği bir yaratıkımsı. onun yanında taaa avustralyadan kalkıp gelmiş, kendisine mozambikde arsa alan hem gezen hem de gezdiği yerlerde çalışan bi dünya kişisi will kardeş. kendisi yine bi avustralyalı olup güneş tutulmasını izlemek için ülkemize gelen ve gidemeyen beck teyze'cik. daha vadiye ayak basmadan teknede gözlerimizin kenetlendiği ve babasının kucağında dümeni eline alıp doğru rotada ilerleyerek hepimizi hayrete düşüren minik sarışın bebek. sabahın köründe eline makası alıp lavaboda saçlarını bi tarafı uzun bi tarafı kısa -yani kendi gibi yamuk- kesen, tuvalet sırasında insanları azarlayan, arada kendi kendine söylenen deli kadına diyecek bişi bulamıyorum ve hatun kişiyi, kategorizeleştiremediklerimizden kategorisine dahil etmekte buluyorum çareyi:P bi yerlerden tuhaf insan çığlıkları duyarsanız bu büyük olasılıkla o deli teyzeden geliyodur. kaçmanızı tavsiye ederim size nitekim ben ööle yaptım.
onun dışında deniz turkuaz rengiydi. ben yine sahilden kalp şeklinde taşlar topladım şehre dönünce vermek üzere...geceleri yıldızların altına serdim uyku tulumumu ve gökyüzünü üzerime sererek uyudum. kulaklarımda o geçen yılki, eğer görebilirsem -ki görmek imkansız, sadece değişik frekansda ses duyuyosun bi yerlerden ve yön her defasında değişio- o iğrenç ses tonuna sahip böcek ve onun üzerimde yürüdüğü hissi!neyse ki deniz foşultusu bastırıodu da uyuyabiliodum.
işte böle geçti az çok kelebenkler ....ben yine doyamadım...
kaptanın seyir defteri2:
sonraki durak nilşahların yazlığı. yani bi miktar daha medeniyet ve medeniyete yumuşak geçiş için bi durak. burda da tamamiyle çocukluk anılarıma gittim yine. kuşadası ve yazlık kültürü. annem. onun bu mekanları ne kadar sevebileceği ve onunda orda olmasını dilemek ve aynı zamanda onun benimle olduğunu bilmek.tamam tamam .... susuyorum ve geçiyorum konuyu...
hatta nilşahın ailesi geldiğinde bi gün kuşadasına gittik bazı işler için ve dönüşte bizim yazlığımıza uğradık. ama şansa bakın ki aşırı yağmur nedeniyle arabadan aşağı bile inemedim. ama gördüğüm kadarıyla bile ortam hiç değişmemişti.
yazlık kültürü...yaşayan bilir...bu kültürün rutinleri....kalabalık kahvaltı masası, deniz faslı, bikinilerin ve plaj havlularının üst kat balkona serilerek havalandırılışı, yemek faslı, öğle ve güzellik uykusu,akşamüstü çay ve puf böreği faslı, duş sonrası akşam yemeğine hazırlık, kokoş teyzeler -tırnakları bakımlı ve koyu renklerde ojeli, topuklu terlikli, askılı bluzlu, akşamları okey ya da kağıt masalarına yerleşen- ve onların iyi giyimli, iyi eğitimli, onlar kadar havalı çocukları...gün batımı gazinoda fruko gazoz - bira, yürüyüş, akşam uyku vakti gelince evlerin kenarlarındaki patika yolda çimlerin arasına gizlenmiş kurbağalara basmamaya çalışmak ....
nilşahlarda yaşadığımız hayat da buna benzer bişiydi nerdeyse....
kısaca bu beklenmedik ve planlanmadık tatil oldukça keyifli geçti. geçen kışın tüm yorgunluğunu attım üzerimden. hiç bişi yapmadan dinlendim. bronzlaştım-yozlaştım-uzlaştım-hesaplaştım....tım tım tımmmm....
istanbula döndüğümde belirsizlik vardı yine. başka değişkenlere bağımlı kararlar almak zorundaydım. bi kaç gün içinde olaylarla ilgili gelişmeler olup onlar da netleşince bana ohhhhh demek kaldı.
şimdi önümde çooook istediğim faralya tatil köyünde dans kampı var. rüya gibi bişi benim için. çok heyecan duyduğum ve çok istediğim bişi. eminim çok ii geçicek ve bana çok şey öğreticek bi aktivite olucak. sabırsızlanıyorum şimdiden ve aslında kısa bi süre var.
hemen akabinde de denizli meselesi ile ilgilenmek üzere denizliye geçeceğim.
ağustos başında da işe başlama.
seneye bi arabam olacak. küçük-şirin-gri-2. el-diesel-modern-bayandan ya da doktardan temiz:P
yeni işimi de çok sevicem. sevdiğim için de zevk alarak yapıcam. zevk alarak yaptığım içinde başarı beni bulacak.
inanıyorum...olucak....olucak dediysem olucak....
yaşasın akrep hırsı!!!!
HADİ BAKALIM:p