Wednesday, October 22, 2008

sabah gözünü açıp yataktan fırlar...daha güneş doğmadan , hava alcakaranlıkken servise yetişme çabası içine girer. çünkü kaçırdığı takdirde güne nasıl yenik ve yorgun başlayacağını, gürültülü ve kalabalık ve pis minibüslerde, yabancı insanlara temas etmek zorunda kalarak, korna sesleri ve para üstü alışverileri ve diğer araçlarla kavgalar eşliğinde istanbul trafiği çekmek zorunda kalıp bi de üstüne işe 15-20 dk geç kalacağını ve insanlar işe ve güne dakikalar önceden başladığı için sessiz ortama daldığında herkes sana bakıyormuş hissine kapılarak utançla yerine ilişivereceğini bilir...servisi yakalama durumunda ise biner binmez sarıyere ulaşana kadar bikaç sayfa kitap okunur...denize ulaşıldığında her şey bi kenara atılır ve deniz görüntüsü gidene kadar bulutlara ve denize kilitlenir gözler...manzara bitip de köşenin dönüldüğü andan itibaren de pencerenin perdesi kapatılıp göze mümkün olduunca minimum ışık gelmesi sağlanır, kulaklara radyo müziği takılır ve gözler hafifçe kapatılır,hele bi de geçen seneden parçalara denk gelindiyse hemen Mr. M. akla getirilir, tamamen bittiği ve asla yeniden başlayamayacağı biline biline, her ne kadar istenmese de hüzün yapılır...iş yerine varana kadar da açılmaz...servisden inince yemekhaneye gidilir...uzun sıralara girilip bikaç zeytin biraz peynir ve bi takım mutsuz ve bezmiş insanla aynı ortam paylaşılıp kahvaltı edilir...bazı tanıdıklar oturur masalara...her gün aynı laflar edilir...biraz politika, biraz ekonomi, şanslıysan belki yakın zamanda gidilen tatiller anlatılır...işe geçilir...bazen hızlı başlar gün, nadiren de sakin...ama başlar eninde sonunda...ve önce öğle arasını, sonra da çıkışı beklemeye koyulursun...onlar da gelir...bütün gün deminip durur ve koşuşturursun anlamsızca...hava yeniden alacakarnlık olur ve sen bu kez de evine dönmeye çabalarsın...sıradan biri dilim...hergün ev-iş mekik dokuyanlardan ve hayatı ıskalayanlardan...fırsatları mümkün olduğunca yakalamaya çalışırım ve değerlendirmeye...haftanın iki günü dans dersi serum gibi gelir, ibadet gibi, ayin gibi, bedenini ve ruhunu temizler, silkeler, tozunu alır...sana sen olduğunu hatırlatır...dersdeki insanlarla sohbetler ve bilgi alışverişi...öteki dünya...hangisi daha gerçek karar veremiyorum...ama ikisi de bir bütün...benim bütünüm...bi yerden aldığımı diğerine verip dengemi bulmaya çalışıyorum...iki başlı ejderha gibiyim...bi yanım bi yöne gitmek ister diğer yanım başka bi yöne...kolay olduğunu söylemiyorum...çok yorucu...ama değer...biri beden+biri beyin...=ikisi peliynn:))
coffee:MORNING SERUM...

Tuesday, October 21, 2008

FRAGILE#

Söylenene göre çok "incinebilir" duruyormuşum ve korkutuyormuş bu durum karşı tarafdakileri...şimdiye kadar hep böyle diyip gittiler..."üzülmeni istemiyorum" diyip izin vermediler yaşamama...oysa ben zırhlarımı kuşanmış, karşı durmuşdum önlerinde...her ne gelirse gelsin senden hazırım demizştim...acıt canımı...ama yaşatarak acıt...giderek değil...
izin vermediler...!!