Wednesday, December 19, 2007

I HATE MY SILENT

Bir kez daha izledim....sürüklendim...kapıldım .....kayboldum....etkilendim....rüya gibi...iyi geldi....özlemişim...
tam her şey yoluna girmiş ve cenneti yaşarken soğuk ve derin sularda boğuluvermek...maviye gömülmek...bu kadar mı "güzel" ölünür....ölümü izlerken kendi ölümümü de izledim...meksika atasözü:" unutmak, mezara göndermektir"....bu aralar fazlasıyla unutulmuş hissediyorum....mezarımdayım ama farkındayım...karanlık...nefes almaya çalışıyorum, olmuyor....ve yukarıdaki en sevdiğim sahne....
sometimes ı want to prtotection like this....ı want to be wet and indefensible.....
denizkızı kendi okyanusundan başka sulara atlamışdı....ama alışık olmadığı sular ona yaramadı...önce güzeldi her şey ama sonrasında kendi sularına geri dönmek zorunda bırakıldı...aslında özlemişdi de....şu an sadece nefes alıp vermeyi sürdürüyorum ama neşem kaçtı...heyecan-merak-tutku-soru işaretleri-acabalar ...hepsi kayboldu...sadece sonuçlarını bildiğin basit hayata devam etmek vermek...gitmek-gelmek-çalışmak-uyumak-dinlenmek...basit şeyler...
tüm bunların suçlusu olarak ben yine kış'ı seçtim...ne yapsam sevemiyorum bu sert kışları...insanın canını acıtır...bi sürü ağırlık yükler...oysa yaz hafiftir...uçarıdır...çılgınlık içerir....ve de özgürlük...
her şey güz'le başladı aslında....keyifli ve umarsız yaz'ım güz'ün gelmesiyle saklanmaya geçti...yavaş yavaş hüzün kapladı içimi...oxygen imi kaybettim yavaş yavaş...ve yaşamak güçleşmeye başladı...güz gerçekten de ayrılık taşırmış...
ama şu an iyi hissediyorum...bu durum gücüme güç kattı...dayanma sınırını aştığımı düşünüyorum...tehlike geçti...ritm normal seviyeye geldi yeniden...kırmızı alarm geçti..sorun yok...yola devam....
o kadar çok hayal var ki...ve öyle çok inanıyorum ki....gerçekleşeceklerine öyle eminim ki...nasıl bu kadar güveniyorum kendime onu da bilmiyorum...bu ego'nun kaynağı ne? nasıl başladı? bilmek de istemiyorum aslında...böyle güzel...

gelelim sessizliğime....sessizliğimden nefret ediyorum...gerçekten...eğer varsa bi yöntemi ses tellerimden ameliyat olasım var...ses telleri de değil aslında konu....bu kibarlık...zerafet...insanların anlamadığı incelikler....yani bıraksalar beni bi köşede öylece sonsuza dek konuşmayabilirim...hiç de ihtiyaç duymam...çok da mutlu olurum...bunca zaman konuştum da nooldu...nedir bu kelime enflasyonu? nasıl olsa sen istediğin kadar kendini ifade etmeye uğraş...seni gerçekten anlamıyor ki karşı taraf...anlattıklarının bi kısmını alıcak kulakları, bi kısmını duymazlıktan gelicek kapasitesi kadar...o alabildiği kadarını da bi de süzgecinden geçiricek....sonra bi de bütün bunların küçük bi kısmını hatırlayabilicek...depolamak için küçük bi kısımcık var beyninde...bunları bi de kendi hayal gücüyle birleştiricek....iş iyice içinden çıkılmaz bi hal alıcak sonunda...ne gereği var....beni sessizliğimle bırakın....
iş yerinde çok çekiyorum bu sessizliğimden....sadece çok çalışmak yetmiyor....bi de yaptıklarını bire bin katarak ve yaldızlayarak bi kahraman edasıyla masaların ortasında ferman okur gibi yüksek sesle çığırman gerekiyor....bunu yapamadığım sürece de bana ekmek biraz zor....hakettiğimin azıyla yetinmekden başka çare yok....belki daha bireysel bi iş seçmeliydim...ressam falan olabilirdim mesela....çekilirsin köşene...hem de özgürce...köşeyi de sen seçersin ve değiştirirsin....rengarenk boya da boya....beynindekini dökmeye çalış beyaza....artık her şey için çok geç....rakamlar analr halimden demişdim ama onunla bile aramıza insanlar giriyor...bu insanların girmedikleri yer yok zaten...her yerden insan fışkırıyor sanki....
3 günlüğüne bi yerlere kaçsam ne güzel olurdu tanrım....kızağa çekip tamir etseydim biraz içimi...gerçekten güzel olurdu....
bu sessizliğim ifadesizliğe dönüşüyor....arkadaşlıklarımda...ilişkilerimde....her yere nüfuz etti....yanlış anlaşılmak ve anlaşılamamak....kabus gibi....en güzeli yazmak....defterler beni anlıyor....ama onları bile çok ihmal ettim....onlar bile bembeyaz ve bomboş kaldılar....çok eskiden paranoyakca 30 yere kayıt tutardım kendi kişisel tarihimi....ne kadar da önemli bişi kendi tarihini tutmak....çoğu zaman zamanın olmuyor onlara dönüp bakmaya....baktığın zaman gördüklerinden hoşlanmayabiliosun....değişiklikleri görüosun...değişmeyenleri görüp kızıosun belkide...bazen gülüosun...çok aptalca gelio geçmişte kocaman yaptığın kafaya taktığın sorunlar....
ben böyleyim işte....şeffaf...ön taraftan baktığında arkadaki manzarayı net bi şekilde görürsün...gizlenmem....zırhım yok...olduğum gibiyim....bu sebepten çok fazla yaralarım açıldı ama daha güçlü hissediyorum...
tek kişi değilim....

çok yalnızım ama daha fazla yalnızlığa ihtiyacım var.....

yola devam....

Wednesday, September 19, 2007

ORTAYA KARIŞIK

Yine epeeey uzun bi aradan sonra ancak yazabiliorum...yine yazmaktan çok yaşamayı tercih ettim bi süredir...biriktirdim....artık karanlık istemediğimden burda da beyaaaz bi sayfa açtım kendime...belki etkisi ve faydası dokunur...
bu aralar neler yapıorum...bi düşünelim...yine deliler gibi çalışıp hafta içi, haftasonu da kudurmuş gibi gezmeye devam ediorum...
en yakın arkadaşlarımdan piny ciimi de beyazlara büründürdük...son güne kadar ben hala idrak edememişim olayı...zaten biraz ihmalim de söz konusuydu...utanç verici bi durum ama ööle oldu maalesef...ama nabiim...hiç anlamam ki ben o işlerden....daha çok ayak bağı olurdum eminim ki...zaten kararsızım..iice kafalarını karıştırırdım insanların...sonuçdaaa peri kızı gibiydi piny'cik...burçiyle beraber hareketli şekerleme gibi dolanıolardı ortalarda...ısırmak geliodu insanın içinden bööle...işte ööle oldu....hayatımda gördüüm en sıcak ve samimi ve içden düğündü diyebilirim...hatta babam bile geldi...hiç bi sosyal ortama dahil olmayan kendisi kadim dostu olan arkadaşı (piny'nin babası olür) ile aynı masayı paylaşıp karşılıklı kadehleştiler...sana ömrün boyunca mutluluklar piny....umarım hep gülümsersin....
genel olarak bu son iki ay boyunca hissettiim iki duygu vardı..iki zıt duygu aynı anda...bir yandan güneşi gördükce ve eğlendikce ve gülümsedikce kımıl kımıl; bi yandan da nedensiz bi sıkışmışlık hissi...ikisinin aynı anda oluşu çok yordu beni...vodka - redbull gibi oldum...sonra bi anda bi kalabalıklaştı ortalık...sonra bi sakinleşdi...güneşin yavaş yavaş uzaklaşmasıyla ben de uzaklaştım insanlardan...güz gibi soğuk oldum...hayat gerçekden de çoook kısa..o yüzden artık beni ne mutlu ediosa onu yapmaya çalışıorum...kimi görmek istiosam onu çağırıorum...nerede durmak istiosam duruorum, hangi mazarayla doldurmak istiosam gözlerimi mutlaka hiç üşenmeden gidiorum o nokta her neresiyse...kendimi çok özgür hissettiim bi dönem...ı feel pure...bööle tüysü tüysü...çok hafif, uçuşan, beyaz ve yumuşak...rüzgara bırakmış kendini, salınan...ve plansız...spontane...aklına estii gibi....sonuçlarını düşünmeden...bazen çılgınca ve cesur..işte böle geçti benim bu yazım...
iş ortamında hergün biras daha iiyim...adım olumlu anılır oldu...ii gidiosun diolar....büyük toplantılarda adım geçer oldu...ama bakalım...hala bi ayağım içerde bi ayağım dışarda...istikrar istiyorum hala...ama her gün popoma iğneler batırıolar...hayatım boyunca hiç mutlu bi iş tanımım olmicakmı benim....para kazanmak bu kadar zor olmamalı...ama çok sevdiğim bir ayet gelir aklıma bööle düşünür düşünmez:" her zorluğun yanında bir kolaylık her zaman vardır" der...gittiiği yere kadar derim sonra...canımı mı alıcaklar...
bundan başka bu aralar cesur kararlar almakdayım...bi işe girişdim ama bakalım neler olacak...bu kez gerçekden de boyumdan büyük bi iş..büyük bi risk aldım....hem de uzun vadeli...ya batıcam ya çıkıcam sonunda...ama yapmalıydım...yapmasam içimde kalıcaktı çok ve ilerde belki daha da zor olacaktı...ilişkiler açısından zaten kaybedicek bişiyim kalmadı...yine tek başımayım..dişi şövalyeyim...zırhımı giydim, silahlarımı kuşandım ve üzerlerine yürüyorum...hatta koşuyorum...bi sonuçlansa....derin bi nefes alıcam...ve yönümü daha net belirlicem...önümdeki sis bulutu dağılcak...inanıyorum...
yakın zamanda bi ege yaptım...işyerinden zoraki ve yarım ağız, iki gün izin kopardım....ve kaçışşş...allahım bu kadar mı ii gelir...bikaç gün bile kaçmak yetti...ne kadar özlemişim...haftasonu bodruma kaçtım...tek başıma...burada ikamet ettiiğim zaman dilimi toplasan ancak 1 gün eder...o otobüs yolculuğu için bile değerdi...cumartesi sabahı yolun kenarındaki pırıl pırıl deniz uzanmış boydan boya...mavisi hiç de kilyosun yalan mavisine benzemio...sakin...suyun yüzeyi titrek, içi sakin ve dingin...onun dinginliği sana da bulaşıo...içine işlio...tüm ağırlıklarını söküp alıo senden...seni selamlıo...kısa sürede internetden buluverdiim şirin otelimi buluorum önce...adı dilek ağacı...çok muhteşem diil ama tatminkar...bavulumu fırlatıp kısa bi tanıma turu atıp doooğru denize...ohhhh...ben anladım...ben kesin bi önceki hayatımda denizkızıydım...kesin bu...kocaman bi kuyruğum ve yüzgeçlerim vardı...denizsiz yaşayamıorum...kokusunu içime çekmeliyim mavisini gözlerime...denizsiz olmazzz...denizsiz olmam...hava kararana, güneş batana kadar yüzdüm...biraz uyku, biraz yemek, biraz bodrum gecesi...ay ışığı altında zenci şarkıcının söledii 80's klasikleri, marina...vodka, tekila...ertesi gün yine otobüsü kaçırmaya ramak kalana kadar deniz...ve sonra denizli....
denizlide de bi huzur bi huzur...insanlar telaşsız...arabalar telaşsız...işler telaşsız...insan şaşırıo ve dumur oluo böle bi hayatın varlığına..istanbulda ne kadar gereksiz bi baskı altında olduunu idrak ediosun...ama böle ortamlarda da bi yerden sonra huzur batmaya başlıo ve kaosuna geri dönme özlemiyle yanıp tutuşuosun...kendini yeniden cehenneminde buluosun sonunda...welcome the hell! atom parçacığı gibi kendi çeperin içinde çarpıp durmakdan alıkoyamıosun kendini...denizli de bööle geçti işte...insanlar cömert..insanlar paylaşımcı...insanlar yardımsever ve bozulmamış...parkdaki çaycı, sokakdaki simitçi hemen iletişime geçme ihtiyacı duyuyo senle...bu şehirde bi aydınlık var...sıcacık...sokaklar, insanlar tertemiz...
sonra istanbul...gri şehrim...tarih kokan...kocaman bi portre gibi...gelir gelmez soğuk...insanları soğuk...iklimi soğuk...bir günlük bronz tenimi yünlü giysilerle kaplama ihtiyacı içine girdim beni karşılayan yağmurlu havada...
bi de bu aralar hiç okuyamıorum ben...kitap okuyamıorum...gazete okuyamıorum...dünya ne alemde hiiç mi hiç haberim yok... izlemek isteyip de izleyemediim filmler listesi uzadıkça uzuo...yıllardır büyük bi özenle besleyip büyüttüüm müzik zevkim oldukca zevksiz ve basit bi hal aldı...popa kaydım...bu durum hayli canımı sıkmakda...takip ettiim bi çok şeyi izleyemiorum artık...toparlanmalıyım en kısa zamanda ...neyse ki kış gelio...artık yok sokaklarda yalınayak patlayıncaya çatalayınca kadar gezmek...camın arkasından hırkana sarılıp elinde kahve fincanınla camdan bakmaların zamanı yaklaştı...
işte bööle...geliorum...gidiorum....düşünüorum hergün...günlerim böyle geçio benim....

Sunday, July 22, 2007

PARA=HAREKET


İş durumunda hayat düzeni değişiklikleri volume I)
İlk günler her şey ii gelmişti. Kendime gelmiştim. Kendimi bulmuştum. Kendimi yenilemiş yeni kendimler edinmiştim. Dışarıdaki hayata dahil olmak güzeldi. İnsanlara karışmak yeniden.
Hayatıma hareket gelmişti. Sabah yataktan kalkmak için amacım hatta amaçlarım vardı artık. Her iş ortamında olduu gibi sürekli sızlanan, oflayıp poflayan tiplerden vardı. Önce anlamazsın neden bu kadar tepkili olduklarını. Daha berbat ve anlamsız iş tanımlarını aklına getirip elindekiyle yetinmeye çalışırsın. Ve onların da bu şekilde düşünmelerini istersin. Hele içlerinde bi tanesi var ki işin başından beri kabusum oldu. Sabah başlayıp akşamın körüne kadar sürekli negatif cümle kuran ve etrafa mütemadiyen kötü enerji yayan bi RUH EMİCİ. Böylesi senin bütün enerjini tüketir. 1. ayımı doldurduğumda ilk dalaşımızı yaşadık ve ben notunu verip kendisiyle iş dışında kalan tüm iletişimimi kestim. Onun bulunduğu ortamlardan kaçtım. O da inadına yapar gibi benim yanımda bitmeğe devam etti. Bana bi gün iltifatlar ertesi gün hakaretler yağdırmaya devam etti bayan dengesizlik abidesi. Ben böleleriyle kesinlikle laf dalaşına girmem. kendi hallerine bırakır, karşıdan izler ve gülerim hallerine içimden. Aslında eğlenceli olmaya başlamıştı bu haller. İş yeri şenleniodu sayesinde. komik moda geçmiştim. Daha sonra masamı da değiştirdiimde benim için bi problem kalmamıştı ortada. Artık onunla karşı karşıya oturmadıım için hergün yüzünü görmek ve anlamsız ve boş gevezeliklerini, uzun özel telefon konuşmalarını dinlemekten kurtulmuştum. Ama onun ve benim ortamda oturan kızı hergün ama her gün ağlatıp bi sürü iş yığıyordu. departmandaki yönetim boşluğundan yararlanıp iktidarı eline geçirmişti bayan kraldan çok kralcı. Bu hafta kendileri istifalarını açıkladılar. O gidince inanılmaz bi kargaşa ve iş yükü olucak. Ama razıyım. İnanılmaz bi hafifleme geldi üzerime. Böylelikle işe başladıımdan bu yana (neredeyse 3 ay olacak) 3. kişi istifa etmiş oluo totalde. Ortam zor-karmaşık ve kaygan. Buz patenin üzerinde durmaya çalışıo gibiyim her gün. Düşüp biyerlerimi kırmamaya çabalıorum. yeni başlayan biri için oldukça güç bi durum.
Şu an otomatiğe bağlamış gibiyim. Biçok şey oturdu. Eskiden notlarıma bakarak yaptıım biçok şeyi şimdi gözüm kapalı hallediorum...hala çok eksiğim ama diğerleri ne düşünüo bilmem ama bulunduum noktadan memnunum. daha ii olucak...step by step....
Benim bankaya başlamam, Gönül teyzemin kanser tedavisine başlamasıyla aynı zamanda oldu. Belki çok kötü bi kıyas ama bunu düşünüyorum. İkimizin de bedeni güçten düştü. yemeden içmeden kesildik. sinirlerimiz bozuldu. sabrımızın sonunu ve sınırlarını zorladık. kontrolü kaybettik. Umud ediyorum ikimiz de iileşicez ve geçicek bu süreç. Uykusuzluk, bitkinlik, kafa bidünya hergün. hiç bişiye zaman ayıramıyorum.
Hergün binlerce doların yükünü omuzlarımda hissediyorum. çok hızlı ve çok dikkatli olmak zorundayım. Çok meraklı olup her şeyi araştırmam ve karıştırmam gerek. öğrenme sürecim çok hızlı olmalı.
İlk zamanlar gerçekten zordu. soru sorman gerek çünkü yapılan işin bi kaydı yok ve herkes başka türlü yoğurt yemiş, kendine göre yöntemler geliştirmiş ve bişi sorduunda hepsi farklı farklı anlatıo yapılan işi.
Biraz da güzel yanlarına bakalım. Bi kaç tane güzel insan var ortamda ki onları tanımaktan dolayı mutluyum. onların da aynı iş tercihini yaptığını bilmek içimi rahatlatıo biraz. huzur buluyorum. yalnız diilim diorum. bazıları başka departmandalar ama olsun...nadir de olsa güzel insanlar var.
bi de spora gidiorum. ne zaman boşluk bulursam. öğle arası bile olsa 1 saat hareket ettikten sonra hızlı bi duş, sonra kafeteryadan karton bardakda çorbamı alıp koşa koşa işe çıkıyorum. sonra hergün yeni bişiler örenmek, problem çözmeye çalışmak, sonuca ulaştıında duyduun tatmin güzel...sonra hafta içi büyük çabalarla sağladıın maddiyatla haftasonunun gelmesini iple çekmek ve geldiinde arkadaşlarınla gezip gülüşmek. hayat bundan ibaret. güzel müzikler, güzel mekanlar, esintili yaz akşamlarında açık havada konserler, festivaller....
bi de bu aralar çooook mutluyum ben...içim kımıl kımıl....çoook uzun zaman olmuştu bu duyguyu hissetmeyeli...özlemişim çok. neredeyse nası bişi olduunu unutcakmışım...neyse ki geri geldi...takılıorum ööle...hayat güzel....
herneyse yaa....anlaşılan ben çok fazla takılıyoruzm bu iş mevzuuna.

Sunday, May 20, 2007

MAYIS SIKINTISI




Koştum...önce yavaş....sonra ritmi yakaladım ve kendi hızımı belirledim. otomatiğe aldım. sonra BAMMM! vuruldum...bırakıp başka yola saptım. daha rahat ve eğlenceli bi yola....biraz o yolda kendimi oyaladım...unutmaya çalıştım...yeniden başlamaya çalıştım...yetmedi....bırakıverdim...öylece...ne olduğunu ya da ne olacağını planlamadan...sadece ipleri çözüverdim....ve her şeyi serbest bıraktım yolunu bulması için...önce beynimi boşaltmak ve yeniden sağlıklı düşünebilmek için....önce gezdim...deliler gibi...her yeri...denize gidip kokusunu içime doldurdum...biraz güneşten turuncu hapsettim gözlerime...biraz sevdiğim insanların yanında durdum enerjileri bana geçsin diye...sonra evime geldim...biraz istanbul gezdim...gezdim...daha çok gezdim...gezmekten sıkıldım, yorgun düştüm...gezmek sıkıcı bi iş haline dönüştü...gzemeyi de bıraktım...sonra nasıl olduğunu anlamadan dans derslerini de bıraktım...yakıtım bitti...sıfırı gördüm...görmekle kalmayıp eksiye bile geçtim...sarmal döngü şeklinde aşşa doğru düşmeye başladı hayat...danssız hayat, yarım kaldı...candaş beni aforoz etti... iletişim kablosunu elinde tuttuğu makasla kesip attı...içime kapandım...evime kapandım... kendime kapandım...öyle çok kendim oldum ki kendimi bırakmanın vakti geldi...

işsiz bi insanın iş bulma süreci gerçekten de çok buhranlı şu memlekette...hele ki şu yaşına gelip de ne yöne sapacağını hala kestiremediğin bi yol ayrımında bulduysan kendini...kararsızlık gerçekten de en kötü şey...en iyisi olsun istedim...beni tanımlasın ve tamalasın istedim...bana öğretsin istedim...insanları güzel olsun istedim...gelişmiş olsun istedim...sistemleri olsun istedim...bilgileri sayanı olsun ve onun içinde kaybolayım istedim...hep ilerleyeyim istedim...

gezmekten sıkılma sürecinin arkasından kendini tanımlama süreci başladı...internetden ilgili sitelere girip başkalarının senin için oluşturup sınırladığı kutucuklara pelini sığdırmaya uğraştım...pelin şimdiye kadar hangi okullarda okumuştur...hangi kurslara gitmiştir...hangi işlerde çalışmıştır...hobileri ve fobileri nelerdir....sigara kullanır mı...ehliyeti var mıdır...takım çalışmasına yatkın mıdır...dünyalar kadar işi peline yüklediğinizde PUFFF! deme süresi ne kadardır...hızlı çalışma temposuna yatkın mıdır....pelini kutucuklara sığdırmaya çalışmak:P
bu mudur?

derken pes ettim...herşey her zaman söylendiği gibi birdenbire oluverdi...bir daha asla dediğimi bişiyin içindeyim şu an yine...şimdilik ii gibi...ilk başta merak vardı...herşey değişti...yeni yemek düzeni...önce deli gibi yemeye başladım...sonra da sıkıntıdan bi paket bisküviyi üç günde kemirir oldum...yeni uyku düzeni...yeni hareket düzeni...bunların sonucunda da yeni yaşam düzeyi...ama gözünün yaşına bakmazlar...*tiğimin kariyeri! ...artık beklentisizim...çok fazla şey yüklememeye çalışıyorum...zamanla değişecekbu, biliyorum...yeniden talepkar olmaya başlicam...osu da olsun, şusu da olsun demeye başlicam...daha iisini hakediyorum demeye başlicam...umarım yanılıyorumdur...umutlu olmaya çalışıyorum...yorulmak güzel...işe yaramak güzel...üreterek tüketmenin tadı her şeyden daha güzel...haketme duygusu güzel....bu kez farklı olacak diyorum...bezdirseler de pes etmicem diyorum...üzerine gidicem diyorum...error verene kadar devam...umarım herşey bu defa güzel olur...bu dev yapı beni korusun...kanatlarının altında saklasın...ben artık gelecekten bu kadar fazla korkmiyim...mamy beni bulutlardan izlesin ve gülümsesin...

Thursday, April 19, 2007

SYMIRNA


2 haftalık izmir gezisi....

bunalım günlerimde bu kısa kaçamak ege gezisi bana çok ii geldi...zihnim ve de gözüm gönlüm açıldı....zira işsiz güçsüzlük nedeniyle süregelen kendini ve her şeyi, tüm işleri öteleme sürecinden bayılmama ramak kalmıştı. kuzenim derya ablam tam da onun kulaklarını çınlatır dururken ben bi telefonla beni bulunduğum yerden kaptı sonra da kaçırdı. onu çok özlemiştim. daha doğrusu onları. ve tam da kaçıp gidesim vardı bu şehirden.
o ve ailesiyle birlikte arabaya tıkışıp uzun yola koyulup, pöfürdeyen bahar rüzgarını yanaklarımızda hissederek ilerledik. gerçi talihsizliğim orada da ben buradayım, benden kaçamazsın dedi bana bi kez daha. çünkü kışın bile genellikle açık olan izmir havası, ben şehir sınırlarından içeri girdim diye karar değiştirip bulutlar, yağmurumsu ve lodosla doldu. neyse ki kuzenle bol bol hasret giderdik, ev muhabbeti yaptık ve ufaklıklarla boğuştuk bol bol - ki içlerinden küçük ve erkek olanı kendini örümcek adam zannetmekte-
haftasonu da bütün şehri bir güne sığdırdık. karşıyaka-alsancak-şirinyer ve gezilecek diğer yerler. REYHAN PASTANESİni şiddetle tavsiye ederim herkese. nefis sundae'sini denemekde fayda var ki ben kendimi kaybettim.
izmirde sakın ve sakın simite, hataya düşüp de simit demeyin.izmir halkı size uzaydan gelmişcesine bakabilir. onun adı gevrek. siz yanlış biliosunuz. bir şeyin adı olan şeye adıyla hitap edilmeyecek, onu tanımlayan sıfatlardan biriyle hitap edilecek. bi de boyoz var. o da bi çeşit poğaça.
izmir'de çok lezzetli çupra yersiniz. anlamakta güçlük çektiğim bişi daha var. BALIK PİŞİRİCİSİ kavramı. bi akşam balık pişiricisine gittik. ben o mekanın adı zannettim bu tanımı. sonra gezerken bi sürü balık pişiricisi gördüm. bunları da markanın şubeleşmesi olarak anladım. meğer bu bi kavrammış. bu dükkanlara kendi balığınızla gittinizde abiler sizin yerinize pişirip size veriyor ve ev ortamında kemirebiliosunuz ege denizinin tadından, tuzundan, havasından nasibini almış şanslı balığınızı. ne keyf ne keyf....
kuzenle epey bi geçmiş tespiti de yaptık. kan bağlarımla daha çok görüşmek istiyorum been. ama herkese uzağım. bana çok ii geliyo. geçmişin sokaklarında yürümek canımı acıta acıta zevk verior.
benden bu kadar. ii ki kaçırmışınız beni. ii ki solumuşum bi nefes ege havası. ilaç gibi geldi. ama bu arada evimi de şehrimi de çok özledim. biraz daha kıymete bindi istanbul. bana başka yerde huzur yok, anlaşıldı....

Thursday, April 12, 2007

İSTANBUL ADAMA ÖLÇEĞİNİ ŞAŞIRTIR


Nil karaibrahimgil'in dergi röportajından alıntıdır:

biliyorum ağlamak da gülmek de an meselesi
burada kafan çingene çadırı. ama kavafis haklı.
gitsen de tıpış tıpış burası, gittiğin yer de yapış yapış burası.
İstanbul'dan başka yer yok sana.

istanbul'd 12'den vurursun ama delik deşik de olursun dikkat. burnun büyür, bacakların hızlanır, bakışların gizlenir. 2 tane köprü vardır: istanbuldan sana ve senden, istanbula; ikisi de çoğu zaman tıkalıdır.geçişler paralıdır.aynı sokaklarde gezer durursun, bir aşağı bi yukarı. oradan oraya savrulursun bir sağa bir sola.

ey istanbullu sen bunlardan korkmazsın! iyotlanmış, fosforlanmış, egzozlanmışsın. bir nevi kalkan yapmışsın kendine onlardan. hani sorarsın bazen, bunca insan neden balık tutar, yürürken yere bakar, gece lambalarını yakar? yalnızlıktan işte. burada alan büyük, insanlar büyük, deniz büyük, beklenti büyük. egonu şişirsen de şaşalı duramazsın.

burası dünyanın dönerken sürtünen yerlerinden biri. mavili yeşilli puantiyeli. haritada kavuşamayan aşıklar gibi iki kıtada durur. havada fikirler, hedefler, sedefler uçuşur, sen büyürsün. kesin şiir yazarsın, biraz üşürsün, çok düşünürsün. yüzünün anlam kazanacağı yer burası. saçlarının uzayıp uzayıp kısalacağı. müjdeleri alıp rakılarla kutlayacağın. ve bir bakıp binbir düşüneceğin sularda, sık sık göreceksin eski aşklarını.
burada bir kalkarsın yağmur,
bir yersin balık,
bir binersin tekne,
bir geçersin avrupa!
burası istanbul
ve kavafis haklı başka yer yok sana...

biliyorum ağlamak da gülmek de an meselesi burada, kafan çingene çadırı. ama kavafis haklı. gitsen de tıpış tıpış burası, gittiğin yer de yapış yapış burası. istanbuldan başka yer yok sana. ayakta kalmak için ölçeğini şaşırma. yaz bir kenara koy çekmeceye ki unutmayasın:

not: AYNEN BENİM KELİMELERİMİ KULLANIYO ....HAYRET YAAA!:p

Monday, January 29, 2007

"KARAR ANI"

nedir bu karar anı!
popüler bi yarışmanın renkli ışıklar altında oturan konuğusunuzdur. yarışma süresinin o anına kadar bazı tökezlemeleriniz olsa da büyük ölçüde doğrudur verdiğiniz bütün cevaplar. süre ilerlemiş ve sıra en son, en zor ve en kritik soruya gelmiştir ve bütün gözler sizin üzerinizdedir. doğru ya da yanlış - öyle ya da böyle bi cevap vermeniz zorunludur. sizden beklenen budur o an. vereceğiniz cevapla ya o ana kadar vyapmış olduğunuz her şey gümleyecek siz geldiğiniz gibi evinize gidiceksiniz ya da büyük ödülü alıp yeni hayatınıza başlangıç yapacaksınız.

işte ben bundan bikaç hafta önce yine böyle bi karar anının içinde buluverdim kendimi. daha önceki hayatımın U dönüşlerinde de biçok kere karşılaşmışdım bu "KARAR ANI" denilen şeyle. o zamanlar da karın ağrılı geçmişti. ama ben yeniden hazır mıyım bu sefer ki "KARAR ANI" na hiç bilemiyorum. gerçi öncekilerde de hiç bi zaman tam anlamıyla hazır hissetmemiştim. sadece yapılması gereken hareket vardı ve ben gözümü kapayıp atlamıştım. bu kez daha yorgun ve daha enerjisiz hissediyorum kendimi. bundan bi sonraki adım var aklımda. bi "KARAR ANI" daha var halihazırda. ama daha zamanı var. hatta bi ara şimdiki sürpriz "KARAR ANI" ile "halihazırdaki "KARAR ANI" nı tanıştırıp kaynaştırmayı, içiçe geçirmeyi de düşündüm ama bu işleri iyice çığrından çıkarmaktan başka işe yaramazdı. ileridekini öne almak, şimdikini zoraki yollarla sonrakine dahil etmeye çalışmak. yok. doğru bişi diil bu.

neden bu kadar zor. merak ediyorum şimdiye dek kaç insan benim yaşımda, benim kadar çok sayıda önemli "KARAR ANI" yaşamıştır.

tam iş buldum diye sevinirken sevincim geri yuttum. içime oturdu mutluluğum. bu şehirde çalışmanın bile diyetini ödetiyorlar insana. kazancımın büyük bölümünü yine kazanç kaynağın uğruna, onun yolunda tüketmek zorunda kalıosun. yol parası, ev parası, güsel giysi parası, daha fazla faturalar parası, çok yorgunum şuraya taxiyle gideyim parası, şu objeyi çok beğendim bunu kendime çok çalışmamın bedeli olarak hediye edeyim parası, şu konsere gidip robot insanlar arasında hasar gören ruhuma yemek vereyim parası,.......sonuç: modern tüketim toplumu.

işte bütün bunlar hayata katılmak, dahil olmak aslında. yoksa şimdiki gibi üretmeyeyim, az tüketeyim fikriyle yola yavaş adımlarla devam etmek mi istersin? sakin sakin ilerlemek, acele etmemek, güzel gördüğün köy kahvesinde biraz dinlenmek, sonra canın yeniden isteyince-dinlendiğine kanaat getirince yine yola çıkmak. yoksa koşmayı mı tercih edersin? yanındakilerle yarışmayı mı? burun farkı oyunlarını mı? ayağına çelmeyi geçirmek isteyenleri mi?

optimist olmaya çalışınca da güsel kareler takılmıyo diil hayal pencereme. belki de bu seferki "KARAR ANI" en büyük ve en gerçeği. belki de kanatlarım sırtımdaki kaburgalarımın arasından yolunu bulup çıkmaya çalışıo, uçmaya hazırlanıyorum belki de. düşmeleri göze alarak. bildiğim sulardan vazgeçerek. ailenin sıcak iklimini terkederek. ama kendin olmaya başlayarak. kendi koltuğun, kendi kahve fincanıni, kendi yastığın, kendi yorganın, kendi ekmeğin....."şehrin içi müziği"ni duymaya başlıyorum kendi "şehrin içi evi"mde. dostlarım, arkadaşlarım daha sık ziyaretime geliyorlar. uzun akşam yemekleri....yeni çıkan filmler....güzel müzikler....daha çok paylaşıyorus....tıkılıp kalmadan "şehrin içi kafeleri restorant"larında....istediimiz gibi yayılıyorus ehli keyfler olarak....

büyümek gerçekten de dediklerinden daha da zormuş.....

belki de vakti gelmiştir...


babam....sana hem kıyamıyorum hem de kızıyorum....keşke bütün bunlar olup biterken benim içimde senin de söyleyecek bi sözün olsa diye düşünüyorum. ama hayatımı zorlaştırmak yönünde değil, kolaylaştırma çabasında....

annem....keşke yanımda olsaydın...