Sunday, October 25, 2009

Success is just being pregnant. Everybody congratulates you but nobody knows how many times you were fucked...

Tuesday, October 13, 2009

We walked arm in arm
But I didn't feel his touch
A desire I'd first tried to hide,
That tingling inside was gone
And when he asked me: 'do you still love me?'
I had to look away,
I didn't want to tell him
That my heart grows colder with each day
When you love so long
That the thrill is gone
And your kisses at night
Are replaced with tears
And when your dreams are on
A train to train wreck town
Then I ask you now, what's a girl to do?
He said he'd take me away
That we'd work things out
And I didn't want to tell him
But it was then I had to say
Over the times we've shared
It's all blackened out
And my bat lightning heart
Wants to fly away
When you love so long
That the thrill is gone
And your kisses at night
Are replaced with tears
And when your dreams are on
A train to train wreck town
Then I ask you now, what's a girl to do?
What's a girl to do? x3


bat for lashes...

Sunday, September 27, 2009

Wake up everyone
How can you sleep at a time like this
Unless the dreamer is the real you
Listen to your voice
The one that tells you to taste past the tip of your tongue
Lip and the neck will appear
I don't wanna wake before
The dream is over
I'm gonna make it mine
Yes i... i know it I'm gonna make it mine
Yes i'll make it all mine
I keep my life on a heavy rotation
Requesting that it's lifting you up
Up up and away
And over to a table at the graditude cafe
And i am finally there
And all the angels they'll be singing
Ah la la la ah la la la I la la la la love you
I don't wanna break before
The tour is over I'm gonna make it mine
Yes i...i know it I'm gonna make it mine
Yes i'll make it all mine
And timing's everything and this time there's plenty
I am balancing Careful and steady
And reveling in energy that everyone's emitting
I don't wanna wait no more
No i wanna celebrate the whole world
I'm gonna make it mine
Because i'm following your joy
I'm gonna make it mine
Because i... i am open I'm gonna make it mine
Yes i... i'm gonna show it
Yes i'm gonna make it mine It's mine...
Yes i will make it all mine

Thursday, September 24, 2009

Lüks kelimesinin karşıt kelimesi çoğunlukla fakir olarak algılanır. Ancak sanılanın aksine lüksün zıt anlamı KABAlıktır.....

COCO CHANEL

YAZ BİTTİ....

ewwet sayın seyirciler...bir yazın daha sonuna, bir yazının daha başına geldik....
şimdi sıra, sıradaki yazı beklemeye başlamakda....bi insan bünyesi bu kadar mı sulak yerlere yakın durmak ve güneş ışınlarını bu kadar mı içine işlemesine izin vermek ister...nasıl bi metabolizma benimkisi...sarıya hasret, maviye beyaza pembeye tutkulu....içi kıpır kıpır...
tatilciklerin kısa bi özetini yapıcak olursak şunlara değinebiliriz:
ilk start noktamız izmir oldu...dillere destan smyrna...uzun zamandır gidememişdim...uzun zamandır göremediklerimi gördüm geldim...hasret giderdik...eskilerden, annelerden, anneannelerden konuşuldu...çocukluğumuza inildi....hem çok değişmişdik hem de hiç değişmemişdik aslında...insanın çocukluk dönemlerini kısa kesitlerle de olsa paylaştığı insanlarla olan diyaloğu bi başka oluyor....yalnızca senin ve onun bildiği gizli sırlardan ibaret tüm o oyunlar, tüm gördüğün renkler, dokular, etrafındaki konuşmalar....bi başkasına anlatmaya kalksan anlatamazsın...sadece o bilir, o anlar seni....kısa bi izmir turununun içine bi de günübirlik çeşme sığdırdık...resmen ziplenmiş bi gün yaşattık kendimize...piny minyciğimin rehberliğinde az zamanda çok ve büyük yerler görme çabamız başarıyla sonuçlandı...ılıca plajının cam göbeği ve ılık mavisinde yüzüldü, babylonda latin dansa bırakıldı ruh, palmiyeler uçuşurken....akşam da sokakları arasında dolaşıldı....hızlı hızlı koşturuldu ordan oraya....
yolculuğun ikinci kısmında canınım içisi nilşocuğumun yazlıklarına gidildi...tam bi aile saadeti yaşandı....şen kahkahalı anne ve tonton baba ve zarif abla birlikteliğinden doğan tam bi aile saadetinden bahsediyorum....arayıp da bulamadığım, en çok özlediğim...bööle...sıcacık işte...içim ısındı....nar tanem nilşocuumla gizli kayamıza akşam yürüyüşleri yapıp güneşi batırdık sakince...geceleri kumsala inip yerküreye yakın duuran yıldızlara bakakaldığımız, telefonumuzdan gelen müzik eşliğinde geçmiş-gelecek-şimdi konuştuğumuz anları da koyduk cebimize yürüyoruz....
sonrasında işe döndüm...bi miktar çalışdıktan sonra kafesimde güzel bi tesadüfler zinciriyle yine bi tatilcik oluşuverdi...mekan aynı...nilşoların yazlık....haftasonuna eklenen bi gün izinle küçük bi kaçışşş....hava ayrı bi güzel deniz ayrı bi dinginleşmiş, turkuazlaşmış...son güne de bi şirince ekledik ... ramazan günleri içinde olduğumuz şu günlerde bile o meyve şaraplarından yudumlamadan geçemedik...minik tadımlıklar...rengarenk...kavun, çilek, böğürtlen, ahududu....hepsi ayrı bi koku hepsi ayrı bi tat...koyduk sepete ve yola devam....ne şirin bi yermiş bu şirince...tepelere sıralanmış karizmatik, kendine özgü evler...mutlu insanların yaşadığı bi köycük...köylü kadınlardan alışveriş yapmayı da ihmal etmedik...köy tarhanası, köy kekiği, bitki çayı, papatya çelengi, kötülükleri kovucu dualı otlar...gönülleri kırılmasın, yüzleri gülümsesin diye hepsinde duraladık....tepeye vardığımızda kiliseye ulaşdık...ama durumu içler acısıydı....gezdiğim başka ülkelerde bu halde bi cami görsem heralde oturur ağlardım...mümkün olan her türlü tahribat verilmiş yapıya...çok yazık....
sonra biraz daha çalışmaca....ve bi minik tatil daha....
bu keeezzz....rota: BODRUM BODRUM....
3. yıl, aynı mekan...yahşi bölgesi...ne anılarım geçti ne günlerim yaşandı bu yollarda...3 yıl önce neler düşünüodum, şimdi neler geçio aklımdan...zaman akmış geçmiş...her şey değişmiş....ben değişmiş....ama yahşi aynı kalmış...yahşinin insanları da aynı kalmış....deniz aynı dinginlikde...taşlar yerlerinde...madam aynı kalmış...lighthouse aynı kalmış...camel aynı...ayak izlerim sanki hiç silinmemiş buralardan...ben hep yürümüşüm....burası aynı yerinde saymış....ama insanın akıp giden hayatında sabit kalmayı başarabilen bişileri olmalı bence....dönüp geldiğinde aynı yerinde bulabilmelisin bişileri....
bu kez mışılımlayım.....12 yıllık kadim dostumla ilk kez tatil yapma heyecanını yaşıyoruz birlikte...ve sonunda diyebilirim ki: çokkk güzeldi....yapılması gereken ne varsa hepsini yaptık....çok komik geçen ve yıllar geçse de unutmicamız uçak yolculupumuz -yolculuk sırasında bize eşlik eden yanımızdaki tuhaf kişi- gündüz kumsal, akşamları laflamaca...casitada bodrum kalesi manzarasında yediğimiz mamalarrrr....tekne turunda dalışlar yaptığımız mavi koylar....alışveriş....dalyancı tabii ki ziyaret edildi ve bütün kışı çekilir kılmaya yarayacak fincan ve tabaklar alındı, üzeri yelkenli balıklı....son gecemizde denize sadece 3 adım mesafeye kurulu rakı-balık soframızzz....akabinde bodrum....KÖRFEZ'de tepinmece....oldies but goldies parçalarına eşlik etmece....eve dönüş...şezlongda geceyi batırıp güneşi doğurmaca....o esnada ortaya çıkan "kumulonimbus " bulutlarının oluşturduğu dehşetengiz manzara...ömrü hayatımda bir daha böyle bir mucizeye tanık olacağımı sanmıyorum....film karesinden farksızdı...
bu tatil tam yerinde ve tam zamanında geldi...ilaç etkisi yarattı bünyede....hiç bişi düşünülmedi...sadece savrunuldu ve tadı çıkarıldı....hayat işte bu kadar güzeldi....:)

Sunday, September 13, 2009

ÜÇNOKTABİR-BAHÇE

Yanlış kapıdan girdik bu bahçeye
Aşk yok ki ölüm var içerde
Yanlış niyetle girdik bu bahçeye
Huzur yok savaş var içerde
Halim yok ki geri dönmeye
Halim yok burda ölmeye
Yanlış zamanda girdik bu bahçeye
Işık yok karanlık sadece
Yanlış hislerle girdik bu bahçeye
Kalamam kalamam günlerce
Halim yokki geri dönmeye
Halim yok burda ölmeye
Biraz yavaş konuşsak
Yol verir belki tüm ağaçlar
Biraz sakin olursak
Çicek açar belki tüm ağaçlar
Yanlış kapıdan girdik bu bahçeye
Aşk yok ki ölüm var içerde
Yanlış hislerle girdik bu bahçeye
Kalamam kalamam günlerce

AŞK'dan...

Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım? diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
Bal gözlerimin feri her geçen gün biraz daha sönüyor...sevgiye olan inancım günden güne azalmakta...sevginin gücü yetmez oldu hayata....bu şehir nefrete alışkın...işde de nefretle ulaşıyorlar başarıya, aşkda da kaçarak...

üçnoktabir

ben yüzyıllık bir çınarım
yorgunum ve yaşlıyım
ben yıpranmış bir inancım
ömür boyu yastayım...
I feel so happy, I could cry...
I feel so ugly, I could die...

Saturday, May 23, 2009

TRASH CAN

ben neden atamıyorum?

ewet...benim çöpe atmakla ilgili bi problemim var...hayatıma bi şekilde bi delikden sızıntı yapmış, bi ana yoldan girmiş, belki gökten zembille inmiş şeyleri ve kimseleri geldikleri yere geri gönderemiyorum...bi kere pelean dünyasına girdiler mi kalmalılar, izleri var bi kere...ööle kolay kolay canları istediği gibi gidemezler...

örneğin yıllardır süre gelen yeminimi bozup mabedimi temizlemek üzere 3. kişinin eve nüfuz etmesine boyun eğdim geçtiğimiz günlerde...çünkü artık hiç bişilere yetişemiodum ve enerjim günden güne azalış gösteriodu...gençlik günlerimde örümcek kadın gibi duvardan duvara uçuşarak temizlediğim evimi toparlayabilmek için bu hayat galelerinden sonra ne halim kalıyodu ne de zamanım...ben de kutsal saydığım vazifemi bi başkasına delege etmek konusunda pes ettim sonunda...zira bu 3. kişi bilip bilmeden temizliyorum ayağına ordan burdan derlediği her şeyi evin orta yerine yığarak - sanki etrafına ateş yakıp bi ayin yapcakmış edasıyla- her bişilerimi kapının önüne koymaya yeltendi...durum bööle olunca ben de önünde arkasında dolanıp onun öbeklediği her şeyi tekrar elden geçirip yarısını çöpe yarısını da ait oldukları yerlere geri gönderdim bi süre daha saklanmak üzere...atılacak gazetelerin arasından bir sürü daha hiç okumadığım yayınlar, hatta kitaplar çıktı mesela...giysiler...hepsiyle bi anılarım var...kimileri küçük gelir, kimilerinin bi daha hiç giyilmeyeceği belli...ama yakınımda durmaları iyi hissettirio...sanki onları atınca geçmişimi silip atıcakmışım gibi....hepsi dolaplara tıkıştırılmış...beklerler ööle...oysa ki at...yer açılsın yenilerine...yenilen...tazelen...hafifleee...
derken 5 kat fazla yoruluyorum ama atılanlarla hafifliyorum biraz daha...daha basit, daha sade yaşamakda fayda var ...insanın daha az kafası karışıo ve seçim şansın azaldıkca daha hızlı karar verebiliosun....

ofis....mailbox...bizim için çok ama çok önemli, çünkü her bi işimizi o maillerle yürütüyoruz...söz uçar yazı kalır hesabı...bunu anlamam ve alışkanlık haline getirmem zaman almışdı...30 kere yazışarak halledeceğim bi işi kısa bi telefon konuşmasıyla ya da arkadaşın masasına giderek verbal yoldan ifade edip işi halledivermek kolayıma geliodu...ama bizimkiler bundan yana diil...sonra bi de onlar yazışmış, sen sözde kalmışsın, aleyhine delil olarak dannn diye çıkarıvermiolar mı karşına...şoklar içinde kalakalıosun...geçmişden bişi istenir, arar tarar kanıtı atarsın ortaya...ya da işini kolaylaştırırsın kopi pest yapıp belki...ama o mailler birikiiiir birikiiiir birikiiiiiir...dağğğ oluuur...tüm bilgisayarını kilitleyiverir ve de elini kolunu bağlayıverir...donakalır, kımıldayamazsın...tüm yaşam faliyetlerinin sona ermesi demektir bu...sonra tekrar silersin binlercesini....ama buna bile kıyamıyorum....gün içinde arkadaş geyikleri de yaparız...konu kopup bizim bile durduramayacağımız noktalara gider, önüne geçemeyiz...aylaaar sonra bakıp gülümserim bazen okurken...saplantı belki de...ama gün gelir, onları da silmek zorunda kalırım....unutulur gider kelimeler...

insanlar bi de...bazılarının kara kaplı defterleri vardır...arkadaş listelerinde bazen hatta belki durup dururken bile isimlerin üstüne bi çizik atıverirler ve bi daha da dönüp bakmazlar...bazıları ayrılır sevgililerden ve bi daha da hiiiç konuşmaz, karşılaşmaz, bulaşmaz....ki o senin bi dönem seni en bilen kişi, en çok şey paylaştığın, en derinine indiğindir...bi an gelir, o boyut sona erer...sonra en yakın dostunu da kaybetmek zorunda kalırsın...özetde ben insanlarımı da çıkaramam hayatımdan...bi mevlanalığım vardır bu konuda hep, bi hümanizmim...en kırıcı şeyler bile yaşanmış olsa, dönülüp gelinse, yeniden start noktasına gelirim...tabii ki hiç bişi aynı olmaz ama ona yeniden kredi açıp başlayabilirim -istisnalar hariç- hayatından insan çıkaran insanların da hayatı bi nebze kolaylaşır belki...denenmiş, şans verilmiş, ama bu şanslarını iyi kullanamamış kişilerle yeniden başlamak ne kadar rasyonel tartışılır tabi...ama insan silmek ister miydim...bilmiyorum...sanırım istemezdim...

sonuç?

hatıralar kalır bellekde...
ama arada sırada bahar temizliği iidir:P

Monday, May 04, 2009

birileri gelsin, tozumualsın istiyorum...şööle açsın pencereleri, beni havalandırsın, içim dışım freş havayla çalkalansın, çiçek kokuları doldursun içimi, yerimi değiştirsin, her zaman bulunduğum yerlerden farklı bi yerde olayım....
farklı bi yer, fark.....
bu şehir o kadar tıkışık ki....
aslında hepimiz kendimize yer açmaya çalışıyoruz. alanımızı genişletmeye çabalıyoruz aslında her gün...kendi adıma: her gün masamın tam ortasına koccaman devlikde bi pergel koyduğumuzu ve bununla çapı 1 metrelik daire çizdiğimizi varsayalım. evet. her gün bu kaleye fiziksel ve duygusal ve teknolojik araçlar aracılığıyla oluşabilecek saldırılara karşı kendi yaşam alanımı korumaya çalışıyorum...görevler yağmuruna karşı kalkanımı siper ediyorum kendime.
deşar olmak, toxiclerimden kurtulmak için gittiğim dans dersinde de aynı şey...yine bi var olma çabası...kalabalığın içinde kafana gözüne bi kol bacak çarpmama olasılığı...an meselesi...bi taraflarını sakatlayıp bi süre işimden kopma lüxüm de yok...non stop çalışmak zorundayım...yolda yürürken birilerinin sana omuz atarak yürümemesi olasılığı, ya da toplu taşıma araçlarındaki daralmalar...hep yer açmaya çalışıyorum kendime...mekanda yer...zamanda yer...belli bi zaman diliminde yer alabilmek için bu çabalar...evdeki tıkılmışlığım ayrı konu...yeni düzende bi 3cümüz de var....evde tüm kurtardığım anı eşyları odama kaçırıyorum...söz verdim kendime...hatıralılarıma kimseler dokunmicak ve onların başına asla kırılma dökülme gelmicek...kendi kanapemde kendim uyuyup, kendi çamaşırlarımı askıya ben kendim asıcam...kimse yaklaşmasın benim alanıma....
diyymi, piyu....

Sunday, April 26, 2009

http://www.myspace.com/orenlavie

her morning elegance klibini defalarca ve defalarca ve defalarca izlemeye devam ediyorum....
tammmmm benlikmişşş...
içler açıcı ferahlıkda:)
bir şeyin hayalini kurmak bazen bilgiden daha önemlidir...

Einstein

Thursday, April 23, 2009

arid/why do you run

http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.showvids&friendID=114448524&n=114448524

şimdi de adel'den geliyor...chasing pavements....

http://video.google.com/videoplay?docid=-6290040064139802797

arid/you are

2 yıl önce beni yerden yere vuran, duvardan duvara çarptıran, aklımı başımdan uçuran şahane ötesi parçadır kendileri....loop a girmiş dinlemelere doymamış idim....

I want to live with you
In your beds of bliss
Want to hide out
In your tenderness
I want the world to be
Made complete
On your life
I will feed
You are
Like the summer rain
You are
What I can't explain
You are
The hurt inside
You are
What I cannot hide
It's freezing you
You're frozen still
Memories
Come flooding in
Turn the reel
Reverse the past
Are you trying to make
This moment last?
You are
Like the summer rain
You are
What I can't explain
You are
The hurt inside
You are
What I cannot hide
I want to live within
Cause I can't live without
I want to build it up
So it can break me down
I am gonna let him have
His way with you
Do all things that I wanted to
You are
Like the summer rain
You are
What I can't explain
You are
The hurt inside
You are
Feeling Free Born into the last divide
If You are
Like the summer rain
You are
What I can't explain
You are
The hurt inside
You are
And again, and again
And again, and again
The murder inside

Sunday, March 29, 2009

KOLAJ...

Hayatımdaki insan kolajını seviyorum...farklı mesleklerden, farklı şehirlerden, inançları farklı, farklı hedefleri, farklı ideolojileri var, hepsi birbirinden farklı giyinir, farklı yerlere giderler eğlenmek için, gelmiş geçmiş olanı da var, buyur ettiklerimden kalmış olanı da, kısacası farklılar....ama hepsi bende buluştu...dünyamın içindekiler...renklerim...beni ben yapan, bana katanlar...seviyorum hepiciğinizi:)

Tuesday, March 24, 2009

the girls night out

Geçen hafta bütün kızlar toplandık ve bi "the girls night out" daha gerçekleştirdik. yaşlandığımızdan mıdır nedir bilmem ama artık hafta sonları yerine hafta içi gezmelerini daha bi çok seviyorum....daha bi kaliteli ve daha bi az insan topluluğu ( ben de bu aralar -daha bi- kelimesine mi takmışım ne :P ) sonuçda daha fazla tadı çıkıyo olayın....
mekan: BABYLON--> en sevdiğim güzel müzik kaynağı olur kendisi
müzik: PLUXUS --> geçtiğimiz yaz aylarında ford fiesta reklamının fon melodisi olarak kulaklarımızı titretmiş "transient" parçasıyla ruhumuzu sarsmış olan güzide isveçli elektronikçi abiler....ben bi arkada dönüp duran barkovizyona takıldım, dalıp gittim izlerken akıp giden görüntüleri, bi de 3 kişinin en solundaki ver coşkuyu abiye...pek şekerdi peeek....
oh be kendime geldim...yaşasın elektronik müzik, yaşasın post modern sanat, yaşasın hızlı teknoloji çağı...
TEKNOLOCİKKK....
mışılım, bu güzel şarkıyı gözümüzün içine sokup bizi tanıştırdığın için teşekkürler...geçen yaz burc beache giderken camları açıp kolları dışarı sallayış ve gülümseyerek mırıldanışşş;)

Sunday, March 22, 2009

bu aralar LATİFE okuyorum...hızla akıp gidiyor....
o bitince FİKRİYE var sırada.....
henüz edinmedim ama bunlar bitince de İKİ AŞK ARASINDA ATATÜRK'e geçicem...çarpıştırıcam kahramanları birbirleriyle....
latifede de çok çarpıcı sahneler var...bazı yerlerde hak veriyorum kendisine...
ama daha bilmeden kendimi fikriyeye daha yakın hissediyorum....
latife daha bi dediğim dedik, daha bi hırslı, daha bi akıllı, daha bi güçlü, daha bi dişli.
fikriye daha bi derin, daha bi anlamlı, daha bi olgun, daha bi dingin, daha bi anlayışlı, daha bi alçakgönüllü, daha bi fedakar, daha bi SESSİZ...
ve bu ikisinin sevgisi arasında benim de öyle hissettiğim bi noktayı atam da hissetmiş ki: "iki kadın...birisi mustafayı sevdi, diğeri atatürkü "diye belirtmiş....
fikriye gerçekten tutkuyla sevmiş ve en zor şartlarda emek vermiş ve yanında olmuş...latife ise ona ve onun konumuna hayranlık, gücüne ilgi...mutlaka sevmiş kendince....ama eksik kalmış bana kalırsa....

gerçek hayatda da hep latifeler kazanıyor, fikriyeler ölüyor...ne yazık....

to be continuous
http://www.nilkaraibrahimgil.com/
seviyorum bu ablayı yaa....nil dünyasıyla pelin dünyası çoğu noktalarda kesişiyo, teğet geçio birbirine...seçtiği kelimeler tam 12den oluyo bende...
her bi hallerini....
o bir çocuk
o bir kadın
o bir geniş hayal dünyası
o bir imajinasyon
o bir cesur
o bir uçuk
o bir araştıran, sorgulayan
o bir çoğuları tarafından anlaşılmayan ( olsun, biz anlayanlar yeter)
o bir derin
o bir deli....

nisanda buz adada konseri varmış...gidelim miiii...

Sunday, March 15, 2009

yapıp ettiklerim...

Bu aralar "enginar " zamanıydı...enginar, bizimkilerin geçen sene sahneye koyduğu yeni eserleri...çıplak ayaklar kumpanyası+c dans c ortak yapımı lezzetli mi lezzetli, tadından yenmez bi görsellik ...senede bir günü sabırsızlıkla bekliyoruz biz müdavimler...her defasında yine yine kendimizden geçiyoruz izledikçe...hepsi birbirinden yetenekli profesyoneller olunca ve ortada anlatacakları bi konu olunca izlemek de çok keyifli ve biraz da can acıtıcı oluyor...neslimiz gençliğinin kendi içinde ve insanlar içindeki devinimleri...kendimi öyle yakın buldum ki hikayelerine...öyle olayın içindeyim ki...orada da var benden bi parça...özellikle modern kadın ve modern kadının üzerine yüklenen milyonlarca psikopatça imaj ve sorumluluk...modern kadın kariyer yapar ama asla eşinin önüne geçecek kadar değil, modern ve beyaz kadın hiç estetik yaptırmadan her zaman genç ve güzel görünür...olmayan bi biyonik robotdan bahsediyor sanki...varoluşu imkansız olan...hele ki sonlara doğru candaşın solosu var ki...ilk izlediğimde gözlerim dolmuşdu...gelen vurdu, giden vurdu...en çok da sarılıverdiklerim tekmeledi misali...çok fena çokk...hepinizi bir kez daha ayakta alkışlıyorum...iyi ki sizi biliyorum...

gösterinin öncesinde de orin camus'nun workshop una dahil olma şerefine nail oldum...tanrım, bugünleri de mi görecektim demekden de kendimi alamıyorum ki...eskiden olsa çekinirdim seviyemi yeterli görmeyip...üstelik o gün ayakta bile duramayacak kadar hasta olmama ve yalpa yapmama rağmen kafaya koydum, inat ettim...o yağmurlu günde soluğu stüdyoda aldım...çok zevkliydiii....garajın çatısının üzerine yağmur damlaları düşerken başka yeni yüzlerle orin'de dans etmek...iyi ki yapmışımm:)

http://www.ciplakayaklar.com/enginar2.html

Monday, March 02, 2009

küçük bi denizli ...
bi kez daha bi acı haber...
bi kez daha aniden...
neredeyse siyaha boyayacapım bu kenti...ama o kadar aydınlık ve parlak ki, buna izin vermiyor...
biricik canım kardeşim piny'min pederi de bu yalan dünyadan terk-i diyar eğledi...kalanların başı sağolsun ve kendisinin ruhu huzurda olsun diliyorum...
biz yine bi avarabuuu şarkısı fonda çalarken kadehlerimizi senin şerefine değdiririz bi havada aziz kişi...bilge insan...babamın hayatı boyunca sahip olduğu yok denecek kadar az arkadaş listesininh başında yer alıyor kendisi 0babam hakkında ne kadar az şey bildiğimin her geçen gün biraz daa farkına vardığım şu günlerde, en azından öyle zannedyorum-
müstakbel eşi ve benim de çok sevidiğim sabır kişisi asuman teyzemin de kapıyı ilk açışında söylediği beni karşılama sözü de kulaklarımda tekrarlanmaya devam edecek bi süre daha..."yaşamayan anlayamıyormuş bunun ne demek olduğunu" dedi...gerçekten de öyle bir şey bu büyük deneyim...dilerim gğn gelse de hiçkimse bunu deneyimlemek zorunda kalmasa...belki bunun felaket sonuçlarına bile katlanırdık...
velhasılıkelam: her şey boş, yaşamaya devam....

ve yorgunluğa da....
şerefine aziz amca...


o peşime düşeni de en fazla iki hafta tutabildim bünyede...yok cancazım yok...olmuyor, durmuyor bu kaygan bünyede bu derinliksiz, düz, kaba kişiler...IQlarına diyecek yok...sınıf birincileri, okul şampiyonları, hep bi ödül hep bi ödüller hayatlarında...fakat nerde EQ hı? soruyorum, nerede? nerede basit şeylerdeki anlamı kalbinden bulup çıkarmak, nerede küçük şeylerdeki mutluluk, nerede detaylarda gizlenmiş sevimli ve renkli cücelere göz kırpanlar...herkes kör olmuş, belki de ben gibi dilsiz olmuş...
olmuyor, çünkü ben unutamıyor...ben takıldı kaldı bi noktada, sabitlendi...ilerleyemiyor...işime mi geliyor bu durum? tembellik mi bu...uyan artık...neden bunca zaman unutamamak...hem de nedir...hiç ortak nokta yokken ve bu kadar geceyle gündüz kadar farklıyken...hem hergün göre göre...ama artık farklılaştı....formatı değişti bu tutkunun...onunla asla olmuyo...ama o içimde durdukça da başka biriyle de olmuyo...ben çözemedim bu zor problemi...
bi tarafdan da hayat var...bak dünyada neler olup bitiyor...neler kaçırmışsın...aç bi doya doya gazete oku, zap yap kanallar arasında, babanla geçirdiğin başbaşa ve dingin pazar günlerini hatırla...uzuuun uzun oturulan kahvaltı masasını, birlikte belgeseller ve haberler izleyişini, sonra onun içerden gelen uyku sesini...artık tüm bunlar da çok eskilerde kaldı...her şey ama her şey yandı yıkıldı...bu yeni yaşam biçimine ayak uydurmaya çalışıyorum...iyi tarafından bakmaya nalayışıl olmaya, sakin kalmaya çalışma çabalarım devam etmekde...nerey kadar sürdürürüm bu tiyatroyu, nerede patlarım onu da bilmiyorum..ben patlar mıyım, onu da bilmiyorum...patlasam patlasam sessizliğime gömülür çeker giderim en fazla...
işte bu...büyük bi aidiyetsizlik duygusu içindeyim..evim neresi, kime aidim, hangi şehre atılmış tohumlarım...bütün bunları yine pozitife dönüştürme çabalarım...aidiyetsizlik seni özgür kılar, zenginleştirir, renklendirir...bir yerde ya da bi kimsede sabit kalamamak sana bi sürü zaman artı'lar...aynı anda bi sürü şey yapma, kısıtlı zamana bi sürü şey sığdırma lüxü...bi noktadan diğerine ışınlanıverme ve ucu ucuna yetişiverme...hız, hareket....az şeye sahip olmak hareket alanı yaratıyo sende...daha geniş açıyosun kollarını bacaklarını, havada daireler çiziosun...
ewet ewet...daha başka şeyler var dünyada...eski peliyni özlüyorum çok..takip eden, araştıran, merak eden...yüzlerce müzik grubu var işte bu tam benim stilim diyebileceğim türden, ama ben onları bilmiyorum artık...bir sürü görülecek mekan- gidilecek yer var...şu şehr-i istanbulda bi tarih turu atmak var...en acısı da geçen hafta oldu...kitapçıya girdim...bakındıım bakındıım bakındıım...ve bir türlü kitap seçemedim...oysa eskiden okunması gereken kitaplar listem vardı...bende heyecan uyandıran...ve o gün hiç bi kitap alamadan çıktım oradan...hepsine zaman kaybı gözüyle baktım...bunu biliyorum, bunu tahmin edebiliyorum, bunu da geç...artık bu hale mi geldim gerçekten ben...:(

Sunday, February 01, 2009

tam da şu anki durumumu anlatan en güzelinden lirikler...


I can fly

But I want his wings

I can shine even in the darkness

But I crave the light that he brings

Revel in the songs that he sings

My angel gabriel

I can love

But I need his heart

I am strong even on my own

But from him I never want to part

Hes been there since the very start

My angel gabriel

My angel gabriel

Bless the day he came to be

Angels wings carried him to me

Heavenly

I can fly

But I want his wings

I can shine even in the darkness

But I crave the light that he brings

Revel in the songs that he sings

My angel gabrielMy angel gabriel

My angel gabriel

umarım günün birinde sevdiğim tarafından böylesine sevilirim...hayat, aşk ve algı üzerine süper görsel bi iş olmuş...hugman da tadından yenmiyor her zamanki gibi...

Saturday, January 24, 2009

bu aralar...

geçen hafta birisi tarafından keşfedildim ve peşime düşüldü...beklenmedik bi anda beklenmedik gelişmeler yaşamaktayım...hoşuma gitmedi değil bu durum...bu defa inanmak istiyorum...inanmak artık...feci şekilde sıkılmış durumdayım çünkü her bişilerden...paylaşımsızlıktan, yalnızlıktan, robotik insan kitlesinden, haremli karşı cinslerden - ki katlanamıyorum kendilerine-, duygusuzluktan, kaçırdığım ve kaybettiğim zamanlardan...henüz emin değilim...güvenemiyorum ama güvenmek istiyorum fazlasıyla....zaman zaman hayır, o da değil dediğim de oluyor ama nereye kadar...belki de zırhımı kalkanlarımı kenara bırakıp teslim olmalıyım artık...hayalimdeki prens hiç gelmicek...izin vermeli belki benimle yürümesine...belki zamanla alışılır...unutulur geçmiş belki...sıkmamak gerekir kendini bu kadar belki...konuşmalı daha çok, anlamaya - anlatmaya çalışmalı,....
hayatıma düzen gelsin artık...bana ait bir ev olsun, bana ait eşyalarım olsun...son zamanlarda yaşadığım hayal kırıklıklarından ve moral bozukluklarından dolayı salıvermişdim kendimi...hiç bişiyle ilgilenmemeye başlamıştım...evimi temizlemedim bi süre ve umurumda da olmadı, bişiler okumadım, yazamadım, bi yerlere gidesim gelmedi, yetişemiyorum artık, her şeyi tam yapmaya çalışmaktan yorulmuş durumdayım...non-stop hareket halimden biraz durağanlığa, bi es'e geçmiştim...
pencereleri açasım var sonuna kadar....içeri bol miktarda temiz hava ve kocaman güneş giriversin...derin bi nefes çekeyim içime...o nefes içime dolunca yaşam enerjisi de doluversin içime...işte hızıma hız katacak asıl şey...sorunun cevabı:yaşam enerjisi...FOUNTAIN....ihtiyacım olan şey bu...
sevdiğim bi laf var: hayat bisiklete binmek gibidir, pedalları çevirmeyi bıraktığın anda düşersin. benim hayatım da hızlı bi bisiklet yarışı gibi...hem de çok hızlı...herkes yavaş olduğumu düşünse de aslında her şeye yetişmek için enerjimi dengelemek adına kendi yarattığım bi yavaşlık o...eminim ki tempoma uzun süre dayanabilecek çok az kişi var...çok hızlı olmam gereken ve gecikme affetmeyen bi işim var....çook uzaklarda bi evim var....çook uçarı ve çok zorlu, sıkı bi kondisyon gerektiren bi dansım var....bu kocaman şehri dolaşmayı ve şehre karışmayı da çok seviyorum....bütün bunları hızı kaçınılmaz kılıyor...ama çok daha hızlı olmam gerektiğini de biliyorum her geçen gün...
şu an haftasonu...yine yapmam gereken bir sürü iş varken biraz daha yavaşdan almaya karar verdim...daha programlı gitmem lazım...minik defterlere küçük notlar almak gerek...evdeki eksikler, to do list, gidilmek istenen yerlerin listesi - hayal etmek ve yazıya dökmek gerçekleşmesine yardım eder- ...
kahvaltı ederken tv yi açtım biraz...ünlü bi oyuncunun yeni doğan bebeğini gösteriyorlardı..kadın duygularını ve yaşadıklarını anlatıyor bir bir...kanalı değiştirdim başka bi benzer hikaye..yine başka biri iki çocuğunun doğum ve gelişim süreçlerinden bahsediyor...derken birdenbire ağlamaya başladım...kuzenim eceyi arayasım geldi içimden...sesini duymaya ihtiyaç duydum birdenbire...sanırım biyolojik yaşımın vermeye başladığı sinyaller bunlar...kurtuluşu bunda aramaya başladım son zamanlarda...belki misler gibi kokan yumuşacık tertemiz bi melek bebeğim olsa tüm acılarım bitivericek gibi...pelin ölücek ve yeniden doğacak gibi...yenilenicek gibi....başak bi hayat başlayacak gibi...bi tarafdan da bu pelinin yaşamak istediği bir sürü şeyler var...yurt dışına gitmek ve bir sürü yer görmek istiyor, başka bir sürü şeyler var yapmak istediği...
annemi çok ama çok özledim....anneannemi de öyle ...buralarda, yakınlarımda olsalar her şey çok daha başka olurdu...
sonra başka bi kanala geçtim...national geo da yemyeşilll bi yer ve heidi kılıklı, sarı saçlı bi küçük kız süt dolu memeli semiz inekciklerin arasında koşturup duruyor...sevimli kuzular, paçalı tavuklar, tavşanlar, midilliler var çiftlikte....büyüyünce kendi çiftliğini yönetmek istediğini anlatıyo küçük kız ve bütün bi gün neler yapıp ettiğini...doğaaaaa diyesim geldi...kaçasım geldi...bi gıdım yeşil, bi avuç toprak çekti canım...yeşil çimlere uzanasım geldi dişlerimin arasına sıkıştırdığım bi çiçek sarkarken dudaklarımın kenarından...kocaman sırıtarak...insan eli nasıl da yok ediyor ve hızla kirletiyor her şeyi...lezzetli ve güzel kokulu sebze ve meyveler yemeyi özledim...görüntüden ibaret olan market meyvelerinden değil, gerçeğinden...aslında hayatı yemek istiyorum tümüyle fışkırta fışkırta...ama ancak korunaklı steril kalelerimiz olan plaza ortamında iyice sinik ve hastalıklı, dayanıksız yaratıklara dönüşmekten başka bişi gelmio elimden...koca bi tencereye atılmış ve yavaşdan yavaşdan ısıtılmaya başlamış kurbağalar gibiyiz...kaynatıyorlar bizi her gün ama farkına varmıyoruz...sıcak suyun içinde mayışıyoruz rahatça, hoşumuza gidiyor, ama aslında öldürülüyoruz yavaşca....çok bi klişe oldu ama yine de yazasım geldi...
noolcem beeeen???:S
bööle işte son durumlar....

Saturday, January 10, 2009

MİMİR:İskandinav mitolojisinde geçmişi ve geleceği bilen Tanrı.

Thursday, January 08, 2009

neler oldu neler...


kafam suşi gibi...karışık bi sarmal....bütün lezzetler birbirinin içine girmiş...
bu aralar şok üstüne şok...daha birini atlatamadan diğeri..baaammmm....
1-iş yerinde uğradığım deriiin mi derin, beni içten sarsan haksızlık...koptum, bağlanamıyorum....sadece otomatikde gidiyorum şu an..nereye gittiğimi bilmeden...gözüm kapalı...duvara toslayana kadar...bi ara al çantayı çık git, düşünme modundaydım...gurur modundaydım...sonra vazgeçtim...kovulana kadar kal...çünkü hiiç mi hiç halim yok...aramaya, alışmaya çalışmaya, yeniden başlamaya, belirsizliğe....
2-my dad and his fiyonce...29 yıllık babam boyut değiştirdi...şahsen kendisini tanıyamamaktayım...ne olacak bu işin sonu bilememekteyim...anneciğimin asaletini özledim feci derecede...ve her şeyini..sabrını...emeğini...savaşını...çok özledim...
3-can sıkıcı yalnızlık...M'yi çok ama çok özleme durumları...unutamama, kronikleştirme, takıntılama hali...en bi yakın kişinin onu hiç tanımadan bana söylediği şok mu şok tespitler...( benim de daha önceden tahmin ettiğim)
bi çıkış yolu yok mudur...ben artık bu evden de gitmek istiyorum..bi miktar daha büyüyesim var...kendime ait bi yer yurt, bi dört duvar istiyorum...ne zaman...yoksa hiç mi...
her bi yerden her an kapının önüne koyuluverme, bi iteklenme durumları...bi tanecik pelean hiç bi yerlere sığamamış....dar gelmiş dünyası...herkesler bişi sölemiş...
yorgun...

amaaa...bi bayram geçirdim kiii...uzuuun zamandır hissetmediğim kadar huzur...canımın içisi kadar sevdiğim akrabalarımın huzur dolu yuvasında...o çok özlediğim anne şefkatiyle mutfakta kekler börekler tatlılar yaptık içine bol bol sohbetimizden katarak...habire imalat sonra da afiyet...bööle bi sağlık bi sağlık...bi fresh bi fresh, bi taze bi taze, bi lezzet bi lezzet...sonra çıkıp çıkıp bahçedeki çiçekleri okşadım, onlarla konuştum....
daha gözümü açtığım ilk sabah berrin ablam ıssız adam müziği ile uyandırdı beni...koca evde yankılandı durdu şarkı...
dilerim ki mutlu ol sevgilim,
ben olmasam bile
hayat gülsün sana
günahım boynumda
ağlayan bir çift göz
bıraktın arkanda.....

ben gittiklerinden beri her gün ağlıyorum....

neyseee..
sonra bi de bi kraliçe ece vardı kiii...
minik bebeği hızla büyümekde ....
sanki evcilik oynuyor gibi...
ama bi o kadar da yıllarca 5 çocuk yetiştirmiş gibi becerikli....
helall dedim içimden...
hızlı hızlı sür sen atını...devam et...hep mutlu ol sen e mi dedim içimden ...bol bol maşallah...
bana çook uzak sanki bu tablo...
hele bendeki gibi bi family portrait olunca...insan temkinle yaklaşıo her şeye....
ben bu kadınların hastasıyım....seslerindeki enerjiyee...pozitivitelerine...her şeylerine....
yani...
öyle işte...

bomboş bu aralar...
çok sıkkın...
hep belirsiz....
hep ertelenmiş...
hep umutlu..
hep ürkek...

beni hüzünlü olmakla suçluyorlar...
onca yaşadıklarımın bedeli birazcık hüzün oluversin...
bilmiyorum normal yaşamayı, mutlu olmayı...
inancımı yitirdim iyice....

bu ara hep yağmur var...içim gibi gri...bulutar var...
ama yine de think positive and keep smiling:))
neyse ki yeni bi yıla giriş yaptık da her yeni yıl zamanı gelen o umut, her şeye yeniden ve baştan başlama, olumsuzlukları silip güzel şeyler düşünme an'ı doldu biraz içime...
inanmadan gitmez bu hayat...