Sunday, September 21, 2008

ESCAPE TO BODRUUUUM....







Geçen senenin tüm bedensel ve zihinsel yorgunluğu akmış gitmiş, İstanbul'un tüm grisi maviye ve beyaza dönüşmüş bu kaçışla...

planlar yapıldı ve tarih tespit edildi. kadim dostum mışılla hiç tatil yapmamışlık akla geldi ve bodrumda buluşulması kararlaştırıldı ki o zaten iş sebebiyle orada bulunacak ve ben sonrasında ortama dahil olacaktım. sonra planlar değişti, kadim dost yine iş nedeniyle İstanbul'a dönmek zorunda kaldı ve ben bi kez daha kaderin beni yalnızlığımla başbaşa bırakması oyununda buldum kendimi...şaka bu diye düşündüm...bütün seneye karşılık gelecek 1 haftada yalnız olamam...ki onun öncesinde diğer kadim dostlarla da pek çok plan yapılmaya çalışılmışdı...kimisinin tatile doymuşluğu, kimisinin evlilik yıldönümü, kimisinin başka rotalar seçmesi vs sebeplerle kimseye uyuşturamadım takvimin bu dilimini...ama pes etmedim...uyarılara rağmen kendimi ve tatilimi ertelemedim ve engellemedim...her zaman yaptığım gibi alıp başımı gittim maceraya...ne olacaksa olsundu...önce biraz canım sıkıldı..sonrasındaysa tadını çıkardım:))

tek istediğim balık misali bütün gün -güneş doğandan batana dek- mavinin içinde kaybolmakdı...hepsi bu...

ilk gün gidildi, ayak basıldı...önceden ayırtılan mekan beğenilmedi...o yorgunlukla tüm sahil şeridi tarandı ve optimum bi yer ayarlandı...bavul odaya atıldı ve beden denize atıldı...tüm gün yüzüldü hiç dinlenilmeden...duş alındı...hafif kızaran tenle akşam yemeği yendi..akabinde şehre inildi hemen - bu ne enerji bu ne kudurmuşluk bu ne özlem anlaşılamadı- biraz yürüyüş yapıldı..sokaklar, kale önü falan...sonra marina bölümü...ayaklar kendini Marina Club'ın önünde buldu...nasıl gelmişlerdi oraya kadar anlaşılamadı...anlaşılan şuydu ki geçen sene yad edilmek isteniyor, yaralar kanırtılmak, acılar tazelenmek isteniyor ve biliniyor ki artık hiç bi şey eskisi gibi olmayacak...Mr. M artık başkasının...başkasına ait...belki o başkası da sormuştur ona "sarılabilir miyim?" diye...:( bara oturuldu...bacak bacak üstüne atıldı...bi cardinal melon esintili yaz gecesinde, yanına da bi ince sigara...sahnede canlı müzik...gözler dalıp dalıp gider...yaşlar gelir kenarlara sonra gelmeyin gelmeyin, geldiğiniz yere geri gidin diye kovalanır...savaş yaşanır içerde ama dışarıya eğleniyormuş imajı çizilir...tanımadık kişilerle bi kaç sohbet...ardından eskisi gibi olmayan ortamın idrakı ve terkediş...küba...yalandan bi kaç dans figürü...eğlenemiyorum...bu kadar yeter...odaya dönüş...tüm makyaj silindi ve tüm o kılıfdan sıyrılındı...sabah deniz yine iyileştirir ki beni...bütün gün yüzüş...yemekden sonra yürüyüş...yeni mekan...portofinooo...davet...kabul...ertesi sabah toparlanış ve tebdil-i mekan ve ferahlıklar başlangıcı...çok sevdim...tam benlik şirin mi şirin bi butik otelcik...hem tarz hem de oldukca mütevazi...o an beni yalnızlığıma bırakan Tanrıya teşekkür ettim beni tümden unutmadı diye...sıcak insanlar...sıcak kucaklamalar...hemen sarmalandım...herkes çok iyi ve çok misafirperver...çok ilgi her yerde...bazen kendi halime takılmaca, bazen kalabalık içine karışmaca...teknede gece...gün doğumunu izlemeye çalışma fakat çok sevilen uyku nedeniyle başarılı olamama...yenik düşme göz kapaklarının ağırlığına ama bi tarafdan da söz verme kendi kendine bi dahakine direnilecek diye...ve böyle devam etmece...gündüzleri açık mavide, geceleri gece mavisinde kaybolmalara devam edildi...cennet böyle bi yer olmalı diye düşünüldü...yıldızlar o kadar net ve yakın ki ulaşması çok kolay...bi el uzatmak yetecek...aydaki kraterler sayıldı...hafta ortasında çöktü içeri bi korku...yarılanmışlık ve bitecek korkusu...cennetten gidilecek gerçek hayata - yada gerçek olmayan...bilemedim- dönülecek korkusu....sonra hemen silkelenildi...hayır hayır...moral bozmak yok...her anın, her saniyenin tadı çıkartılacak...bol bol fotoğraf çekilip mümkün olduğunca hapsedilecek tüm anlar ve bütün kış onlara bakılıp iç ısıtılacak...

geceleri uyumayış zamanı extend etme çabasıyla...ortam sömürme...sonuna kadar suyunu içme...içine çekip doldurma...geceleri yan sitelerin havuz kenarlarındaki şezlonglarda oturup uzuuuun uzun laflama....duvarlardan atlama...topuklu ayakkabıları ellerine alıp parmak uçlarında yürüme...derin gece sessizliği...tekne turu...cam gibi koylar...minik balıklar, deniz kestaneleri...dönüşe iki gün kala hep yapmak istenip ertelenen şeylerden birini deneme....surfff...sandığım kadar zor diilmiş...çabuk kapmaca...ertesi gün yelken açıp çooook uzaklara kaçmaca...saatler sonra karaya ayak basmaca denizden toplanarak...ve sonunda....dönüş vakti...son dakikalara kadar denizden çıkamamak ve otobüse ucu ucuna yetişmek...HER GÜZEL ŞEY BİTERMİİİİŞ...

teşekkürler portofino ve portofino insanları...teşekkürler madam...teşekkürler kaptan...teşekkürler bodrum...verdiğin dinginlik, huzur ve enerji için...yeterince şarj oldum sanıyorum...ama bi dahaki seferi de ipla çekiyorum...şimdiden çentik atmaya başladım...sanırım bu mekanı gelenekselleştirmeye karar verdim:))




No comments: