Monday, November 06, 2006

UZUN ZAMAN SONRA....

Gelen yoğun istek üzerine yine sahnelerdeyim...
bu kadar uzun ara verince de insan nereden başlayacağını şaşırıyor. bu blog un anlamı ne...uzun süre göremediğin insanların senden haber almalarını sağlamak mı...kendini ve seni bilen bilmeyen insanları eğlendirmek mi...kendinin-sadece kendi kısa tarihini tutmak mı ki bu oldukça zor: çünkü diplerindekileri yayınlayamayacağın kadar aleni bir ortam burası...fazla aleni...o nedenle bazen günlüklerimi özlüyorum...içimdekilerin hepsini tüm siyahlığıyla ve tüm pembeliğiyle kustuğum günlüklerimi...acaba onların akıbeti ne olacak....ben öldükten sonra ya da ben yaşıoyorken birileri tarafından ele geçirilecekler mi....ele geçirildikleri sırada o kişinin merakını, ilgisini ne kadar çekecek...ele geçiren kişinin onları okuyacak kadar zamanı olacak mı....her neyse...bu blogun tek amacı benim yazı yazmaya başladığım anda yazmak istediklerim...ewet....tek amaç bu....kendim için....
kısaca özetleme ihtiyacı duydum aradaki boşluğu:
uzun ve karmaşık bi tatil silsilesi geçirdim bi bölümünü burada anlattığım üzere...arada kısa bi istanbul molasından sonra fethiye faralya da dans kampı ki hayatımdaki en güzel ve en önemli katılımlardan biriydi...gerek modern dansın incelikleri -yıllardır yaptığım tekniklerin detaylarına inecek ve bilinmeyen faydalarını öğrenecek kadar bol vaktimiz vardı- gerekse oradaki sıradışı yaşam tarzı açısından....orası toplumun en küçük hali, microlaştırılmışı...komün hayatına ilk adım...tanımadııın bi grup her açıdan farklı -şehir,yaş,kültür,vs...-insanla bir arada yaşama deneyimi....en önemlisi de şuydu benim için: okul ve iş nedeniyle haftada en fazla bir/iki gün yaşayabildiğim dans tutkusunu hergün kesintisiz yaşamak nası bi duygu hep merak etmiştim...bedensel enerjim bunu kaldırmaya elverişli mi, onu hangi noktaya kadar zorlayabilirim, sınırlarım neler....ve bu kesintisiz 8 gün gerçekten de hem yaşam tarzı ve bakış açısı bakımından hem de dans tekniğinin oturması bakımından bana çok çok ii geldi...silkelendim...arındım...level atladım...reenkarne oldum....buna ne dersen de...ama kesinlikle işe yaradı...
hemen ardından denizliye geçip hayatımın bi başka dönüm noktasını gerçekleştirdim...benim üzerime kalan ihalelerden biri...geçmişimi bi kez daha paketlere ve kutulara tıkıştırma kararı almıştım....karar bi kere alındıktan, kesin olarak alındıktan sonra -hiç bi şüphe olmaksızın- gereken güç kendiliğinden içinde oluşuveriyor...insan kendisini bile şaşırtan, nerden geldiği anlaşılamayan içindeki sınırsız güç...onun düğmesine basıosun ve o zor süreç geçene kadar o senin yapman gereken her şeyi yapıp bitirio...işlem bittikten sonra da sen sanki bi hortuma yakalanmış, savrulmuş da sonra o dönüp dururken arkasından bakakalmış gibi hissediosun kendini...bu işin de üstesinden tek başıma geldim...irinli, kanlı, yaşlı oldu benim için...zor oldu...kendi ellerimle "o kişi" için yarattığım dünya düzenini yine kendi ellerimle yokedeceğimi düşünmemiştim hiç...anı olsun diye çöpe gitmesi gereken bazı şeyleri atamadım...ardından da istanbuldaki evi düzene sokma süreci geldi....
bunun ardından da deliler gibi gezme süreci...jazzy ile start verdiğimizden beri günışığında birbirimizi görememizin acısını bu boşluk sürecinde gezip tozarak geçirdik....klasik müzik, jazz, pop konserleri; arkadaş toplaşmaları; istanbul sokakları....film gibi...
o kadar çok gezdik ve geziyoruz ki işi bırakalı 5 ay geçmesine rağmen bende henüz hala bi sıkılma, bunalma söz konusu diil...daha bi kaç hafta önce yeni yeni hissetmeye başladım işe girmem gerekliliğini....bunun idrakına yeni vardım....durum o kadar içler acısı ve umutsuz ki kırmızı alarm zamanındayım...bu aralar bi hedef belirledim kendime.....bakalım ne kadarkalıcı olacak...ben artık kalıcı olmasından yanayım...iş kalıcı olsun, insanlar kalıcı olsun, dans kalıcı olsun, sevgili kalıcı olsun, yani kalıcı olsun:P
bu iş meselesi ayrı bi derin konu...çalışırkenki tüketim çılgınlığı mı çalışmazkenki iç huzuru mu? çalıştığın zaman hep fit olmaya koşulluosun kendini. hep sağlıklı olmalıyım, hep güzel ve temiz kıyafetler giymeliyim, makyaj yapmalıyım, sinemada vizyona giren bi çok filmi izlemeliyim, daha çok arkadaşımı görmeliyim, daha çok teknoloji yatırımı yapmalıyım, daha çok öğrenmeliyim, daha hızlı öğrenmeliyim, hep öğrenmeliyim, geride kalmamak için hep koşmalıyım.....aradan çıkış......diğer türlü: evdesin, sakin sakin, bi lokma bi hırka mantalitesi...kendini kimseye beğendirme çaban da olmadıı için o bi hırka da seni baya bi uzun idare edio...çok fazla bi telaşın olmadıı için o bi lokma da senin karnını fazlasıyla doyuruo, kış soğuğunda sabahın kör vakti yollara düşüp akşamın kör vakti donarak eve gelmek zorunda diilsin...durum böyle olunca hasta olma olasılığın oldukça düşük çünkü beslenme düzenin ve tüm basit yaşam kararların senin elinde...en önemlisi de stresden uzaksın...bi sürü gıccık insanla bi arada geçirmek zorunda diilsin kalan ömrünü...bütün gün zaten şimdiden kestiremediğin kalan zamanını izlenmesi gereken filmleri ve okunması gereken kitapları önem sırasına koymak ve takılmak....arada da dans tabii ki...
tüm bunlar bi yana çalışmanın şart olduu kanaatine varıosun...başlangıç noktasına geri dönüş...gelecek için daha umutlu olabilmek için...sigortanın vereceği 3 kuruşa muhtaç olacağın günleri düşününce insan ürperiyo...etrafında kimse yok ve sen yaşlısın...buna hastalık payını da ekleyince hayal etmek istemediğin tablo belirio zihninde....
yazmak mı yaşamak mı....insan yalnız ve depresif hissettiğinde daha çok yazabilio...yaşıyorken ve mutluyken bunu yazıya dökmek pek aklına gelmio insanın...yaşayıp geçiosun üstünden...o kadar dolu dolu yaşıosun ki yazmaya vaktin de olmuo....
sevgili jazzymoon; ii ki geldin girdin hayatıma...bulutlarımı kovaladın ellerinle...yeni bi ben yarattın...seni daha çok gördükçe daha çok özlüyorum...sevgili piny ye bi kere daha teşekkürlerimi sunmayı bi borç bilirim....gülücük hep dolaşsın etrafımızda....
son olarak;
yaşamayacak olması çok yazık.
ama zaten kim yaşıyor ki...
BLADE RUNNER

No comments: