
Monday, December 01, 2008
ISSIZ ADA'M...

Wednesday, October 22, 2008
Tuesday, October 21, 2008
FRAGILE#
izin vermediler...!!
Monday, September 29, 2008
YARDIMCI OLMUYOR...
Sunday, September 21, 2008
İKİNCİ BODRUM ÇIKARTMASI

Tatil dönüşü bi hafta boyunca ambole oldum...adaptasyon süreci ağır geçti...bi kimlik bunalımı küçük çaplı...sorular sorgulamalar...biz naaabıyoruz tanrım burdalar...MODERN HAYAT/DOĞAL HAYAT ikilemi...gasteler hep yazar...basit yaşam insan ömrünü uzatıyormuş...olabildiğine basite indirgemek kendini...ağırlıklardan kurtulmak teker teker...gereksiz insanlar, gereksiz amaçlar, gereksiz hırslar...sabahın köründen akşam karanlığına dek çalışıyoruz deliler gibi burda...yetişmeye çalışıyoruz sürekli...servise yetiş, öğle arasından işe yetiş, tekrar eve yetiş...eve geldiğinde hiç halin kalmamış kafanda bütün gün yapmayı planladığın şeylere...bugün diğerleri gibi olmicak, farklı bişiler yapıcam diyorum her gün...biraz kitap okicam, biraz evi toparlicam, biraz bişiler araştırıcam...yokk...akşamları ev ödevinden kaçan okul çocukları gibi gelir gelmez internet açılıyor...uzaktaki insanlarla bi damla komünikasyona çabalıyorum...yalnızım ya...hasretim ya iki çift laf sıcaklığına, öööle dokunmasız-temassız, uzaktan uzağa iletişim...bi yaşam belirtisi ihtiyacı...bağımlılık oldu...ama değiştirmek benim ellerimde tabii ki...
ESCAPE TO BODRUUUUM....
Geçen senenin tüm bedensel ve zihinsel yorgunluğu akmış gitmiş, İstanbul'un tüm grisi maviye ve beyaza dönüşmüş bu kaçışla...
Friday, August 01, 2008
A Fine Frenzy - Almost Lover
The palm trees swaying in the wind
Images
You sang me Spanish lullabies
The sweetest sadness in your eyes
Clever trick
Well, I never want to see you unhappy
I thought you'd want the same for me
Goodbye, my almost lover
Goodbye, my hopeless dream
I'm trying not to think about you
Can't you just let me be?
So long, my luckless romance
My back is turned on you
Should've known you'd bring me heartache
Almost lovers always do
We walked along a crowded street
You took my hand and danced with meImages
And when you left, you kissed my lips
You told me you would never, never forget These images
No
I cannot go to the ocean
I cannot drive the streets at night
I cannot wake up in the morning
Without you on my mind
So you're gone and I'm haunted
And I bet you are just fine
Did I make it that
Easy to walk right in and out
Of my life?
We walked along a crowded street
You took my hand and danced with me
Images
And when you left, you kissed my lips
You told me you would never, never forget These images
No
Well, I'd never want to see you unhappy
I thought you'd want the same for me
Goodbye, my almost lover
Goodbye, my hopeless dream
I'm trying not to think about you
Can't you just let me be?
So long, my luckless romance
My back is turned on you
Should've known you'd bring me heartache
Almost lovers always do
I cannot go to the ocean
I cannot drive the streets at night
I cannot wake up in the morning
Without you on my mind
So you're gone and I'm haunted
And I bet you are just fine
Did I make it that
Easy to walk right in and out Of my life?
Goodbye, my almost lover
Goodbye, my hopeless dream
I'm trying not to think about you
Can't you just let me be?
So long, my luckless romance
My back is turned on you
Should have known you'd bring me heartache
Almost lovers always do
Sunday, July 27, 2008
bildiğimiz bir yığın berbat örnek arasında israil-filistin davası kadar beterini herhalde gösteremeyiz. işte, orada bile, iki taraf arasında birbiriyle konuşan insanlar hep bulundu. "arka koridor diplomasisi"denilen bu süreçte "bükülmez ve esnemez"israil devleti de zaman zaman katıldı. taraflar bu diyaloğu devam ettiremez hale geldiğinde "arabulucu" kişi veya ülkeleryardıma koştu.
demis vakti zamanında Murat Belge....
insan ilişkilieri de politika üzerine kurulu değil mi...ülkeler ve insanlar...bireye indirgenmiş politika kuralları....
benim durumum da pek bi politik bu aralar...hayattaki çok az sayıda kalan yakın akrabalarımdan olan dayılarımın benimle bir senedir süregelen soğuk savaşı devaö etmekde...anladığım kadarıyla durum çıkar kavgası...durup dururken işler nasıl oldu da bu seviyeye geldi hiç bir fikrim yok....ama ben buraya getirmemek için elimden geleni yaptım...yorula yorula hem de...ancak yaşım gereği bilmediğim o kadar çok politik kural var ki insan ilişkilerinde...hatta öğrenmeye de niyetim yok bi çoğunu...çünkü ben doğal bi insanım hep...olduğum gibi...derdim ve bununla övünürdüm...politik kurallar hep bi arada yaşamanın getirdiği güçlüklerden ve bi orta nokta bulma çabasından, hayatı asgari bi düzeyde kolaylaştırmaya çalışmakdan doğmuş....hep bi iyiler bi de kötüler var...bunlar bi sebepten karşı karşıya gelip durmuşlar...acaba uygulama yolunu seçsem daha bi mutlu olur muyum ve daha bi rahat eder miyim....hep çatışmadan kaçtım bu yaşıma kadar...çatışma raddesine geldiyse iş ben karşımdaki insanı/insanları/ortamı terkettim hep...
ben bir kez daha işe soyundum...geçen yıl başlattığım ama sonunu getiremediğim işe...hakkımı savunmaya...herkese beni yok saymaya devam ediyor...o taraf-bu taraf-her taraf...ama ben varım...bunca yokluklar ve kaybedilmişliklerle kendimi ancak bu noktaya taşıyabildim...en düştüğüm zamanda kendimi toplayıp sıçradım...hep ileriye ittim kendimi...bi çıkış yolu aradım...en zor ve en yardıma muhtaç zamanımda inatla yardım istemedim...çünkü ben güçlüyüm...yapabildim...şimdi her şey düz çizgi...biraz rutine girdim...bundan sonrası için daha büyük ve daha cesurca atılımlar yapabilmek için karşınıza geçmiş talep ediyorum hakkımı...az ya da çok...artık korkuyla bakmamak istiyorum geleceğe...endişelerle....daha çok hareket istiyorum...daha içim rahat....
siz ailenizin kadınlarına değer vermediniz...sahip çıkamadınız....kendinizinkileri tercih ettiniz...onları kaybettikten sonra onlara tapınıyorsunuz şimdi...benim değerimi anlamanız için de beni kaybetmeniz mi gerekli? zaten kaybetmiş durumdasınız...elimden tutuverseydiniz ne kaybederdiniz....sizin kurallarınızı bilmiyorum ve tek suçum babamla aynı çatıyı paylaşmak....bunun bedeli bu kadar ağır olmamalıydı...
belki de suçlu olan sessizliğim....konuşmaya bu kadar korkar mı insan...neden dile gelmez....sen anlatmazsan nerden bilicek dünya...anlatsan da zor anlicak ve anlamicak belki de ama sen anlatmış olacaksın...konuş pelinnn...nolur konuş....anlatmazsan anlamıyolar....iş yerinde konuş...sevgilinle konuş...arkadaşınla konuş...ailenle konuşşş....nolur susma artık...sustukça kaybeden sen oluyosun....
kaybettiğim yılların karşılığını ne zaman ve nerede ödersiniz bilmiyorum...ama hakkımı size helal etmiyorum ve geceleri başınızı yastığa koyduğunuzda nasıl uyuyabiliyorsunuz onu da merak ediyorum....
kırık döküğüm....
hayat neden başlamıyor benim için...
Thursday, June 12, 2008
ASLINDA BİR KONU VAR

neden konuşamayız
neden hep suskunsun
ben güzelim kadınlar berbat
neden buna gülmezsin?
neden hep mutsuzsun?
sorular sorunca dersin ki:
neden çocuksun,
neden hiç büyümezsin?
elimde cevabım yok!
olsa neye fayda,
yüzün bana dönmez ki....
ağzımda hep tadı var,
üzüm gibi paslı
bitince gitmez...
hem yarası, hem dikeni var
batırır beni de yaralar
acıtır sabahlarımı
birileri var, birileri var
birileri yine sarhoş!
birileri yaz, birileri kış,
birileri önce!
birileri bize apaçık,
birileri pişman!
birileri bize çok acı, birileri çok acı
birileri bize çok acı getirdiler!
birileri farkında
birileri farketmedi!
birileri sağ, birileri sol
birileri farketmedi!
o da bunu görmedi,
bu da sana hiç yetmedi!
üçgen gezegenlerin
meşru cinayetleri
yine onu vurdular
yine ona bam!
yine geri sar-
yine sarhoş!
yine benden uzak kalmış!
berni terketmedi, beni bırakıp gitmedi !
bir yanı tura, bir yanı yazı,
bir yanı da bana kalmış!
yine ona ne güzel seslendiler
yine gözü çok açık!
gözleri apaçık
birileri bize çok ACI çektirdiler!!!
bu güzel ötesi şarkı için YASEMİN MORİ'ye bol teşekkürlerimi sunarım...içimin karmakarışıklığı ancak böyle dile getirilebilirdi...sanki benim sesim sanki benim kelimelerim dediklerimden...albümü bekliyoruz kımıltılar içinde...hadi çabuk ol...besle içimizi...
Tuesday, May 27, 2008
ağlamamak için kendimi zor tutuyorum...kolay olmayan anlar...içim acıyor...bu davranışım umutsuzluğumun göstergesi...günün birinde bir "ev" kavramım olursaya saklamıştım bu özel anları...ama ya hiç olmazsa...erteleme dedim kendime...altı üstü bi kaç gazete parçası ve bi kaç koliye bakar...daha önce yaptın defalarca...toplanmak gerekirse yine toplanabilirsin...gitmek gerekirse gidebilirsin...güçlüsün sen...ama açtığım her kutu biraz daha bu eve yerleşme...biraz daha bu eve çakılıkalma...biraz daha uzak durma...biraz daha kimselerin gelmemesi....
benim ne zaman bi "ev"im olucak..."benim ev'im" . ..
en büyük hayalim...bi evim olsa...kocaman uzuuun bi masam olsa...herkesler bana uğrasa...ve ben hep herkesleri ağırlasam...keyifli yemekler yense o büyük uzun masada...keyifli sohbetler edilse...paylaşılsa ince zevkim...anlaşılsa...beğenilse...kalabalık olsam...bu hiç gerçekleşmicek mi yoksa....bundan korkarım....
Monday, May 26, 2008
BODRUM BODRUMMM...

Geçen yaz...
Ben hiç kimselere haber vermeden Bodrum'a kaçmışım tekbaşıma 24 saatliğine...sürprizlerle ve meraklarla dolu...acaba? acaba? diyerek yol boyunca....uzun otobüs yolculuğu içinde uzun gece...sonra güneş doğmaya başlamış ve bodrum portresi belirmeye ve bu şarkı çalmaya...o yüzden belki de bu hüzün şarkı bana aslında umut-mavi-heyecan-tutku anımsatıyo...hayatımın en güzel 24 saati diyebilecek kadar çok sevdim ben o günü"M"ü...belki de hala....
kaçış günü...
kayboluş günü...
kayıp gün...
KEY OF ME...

Saturday, May 24, 2008
...
Thursday, May 22, 2008
Monday, May 19, 2008
ŞURDAN BURDAN....ONDAN BUNDAN....AMA HEPSİ BENDEN:)
aslında bugün de çıkıcaktım ama yeter dedim...bi dur dedim kendime...bi soluklan dedim...zaten 40 yılın başı geçio bööel fırsat ele dedim...biraz evinle ilgilen bak küsmüş sana dedim...ama bu akşam akm deki modern dans gösterisine gidemediim için de üzüldüm de üzüldüm....
meteoroloji haberleriyle giden hayat çizgim güneşin bi miktar, varla yok arasında, yeni yeni yüzünü göstermeye başladığı, saklandığı bulutların arasından çıkmama konusundaki inadını bıraktığı şu günlerde ben de gülümsemeye başladım yeniden ve de kımıldamaya...bugün aslında hiiiiiiç bişi yaptım yine...ööle bi müddet boş boş tv nin karşısında keyif çayı üstüne keyif çayıyla yaylımaca yaptım...yine bi sürü şey var yapmak istediğim ama ben yine gidip hiçbişi yapmayı tercih ettim...sehbanın üzerinde duran bi kaç günlük her çeşidinden bi sürü gasteleri ıncık cıncık reklamlara varan kadar okumak istedim mesela...hatta bazı sevdiklerimi yükseksesle, spiker edasıyla. ..ama gste okumaya da katlanamıyorum artık...okuyacaklarımdan kkorkuyorum...pek hayırlı bişe yok çünkü...ne dünyada ne de buralarda...biraz dünyadan bi haber yaşayasım var..kendi dünyamla...sonra hijyen teyzeliğimin tutmasını dileyip derinlemesine temizliğe dalarak terapi yapmak istedim....sevdiğim objeleri elime alıp alıp bırakmak, her bi köşeye dokunmak, elimin değmesini istedim, sonra bu aralar çoook istediğim bişi daha var...kek yapmakkkk....böööle annemin yaptığı türden...şekilli kek kalıbında yarısı sarımtrak yarısı kakaooo....ama onu yalnız yiyecek olma düşüncesi geldi, ondan da vazgeçtim...bişileri yapıp yapıp paylaşımsız tek başıma gırtlağımdan geçirmek beni incitio çok...o nedenle eve iki misafir gelse sanki savaş çıkıcakmış da günlerce yemek yiyemicekmiş muamelesi yapıyorum insanlara...ben etraflarında dört dönüp onları obez yapma çabalarımdan anlaşılmaz bi haz duyuyorum...neese...keki de geçtik....işle ilgili biraz araştırma yapmak istedim...biraz döküman araştırması...ımmh...sıkıcı...nası olsa yarın savaş meydanına geri dönüş yaşicam...gereği yok...bi tik de buna attık...sonraaa şu yeni aldığım çizgi romanlara bakmak istedim...belki yatmadan önce...hala bi miktar zaman var...bi de dvd izlemeek...evdeysen yapılası şeyler bunlar...ancak nete bakmaktan biraz ona biraz buna derken bi de baktım akşam olmuş...güzel toto anca hava karardıktan sonra harekete geçti...temizliğe girişti...ohh beee..misss...bu minnicik evde eşyalar üstüme üstüme gelio...koyacak yer olmadığından ordan alıp oraya koyuyorum...değişen bişi olmuo dağınıklık konusunda...eskilerden kalan bazı şeyleri kapı dışarı etmekde fayda var ama eskiye olan sadakatim ve tapınmam nedeniyle bunu da yapamıyorum...ya da çok zor yapıoyorum...bırak yıllar önceki en sevdiğin mor tshirtün fotoraf karelerinde kalsın...özlediinde ona bakarsın...bi daha giymiceksin ki eminsin ..ama hayır...o tshirtle bilmemne senesinde bilmemkimlerle bilmemnerelere gitmiştin ve güzel günlerdi...ben bööleyim işte...insanları da çıkaramıyprum işte bu sebepten...çıkart..ignore..rahatla...hafifle...bana kötülük edenleri bile...çok saçma diil mi...yapabilenleri de tebrik ediyorum...belki tebrik edilmemesi gereken bi özellik ama onlar daha başarılılar...sabah (geç kalkıldığı için aslında öğlen) bi audrey hepburn filmi de patlattım...pek seferim pek...ne varsa eskilerde var...sıkı mı sıkı bi polisiye...şimdi bile yok bööle olay örgüsü...çok sağlam...ordan oraya pıtır pıtır koşuşturup duran ve kötü adamlardan kaçan ve peşindekilerden hangisinin kötü adam olduğuna karar vermekde güçlük çeken ve güven problemi yaşayan bi minicik kadıncık...
geçen haftalarda neler yaptım neler ettime gelirsek...geçen hafta dans dersi çıkışı ebuşun davetiyle sortie nin açılışına gittik...elimde bavulumsu dans çantam ayağımda topuklularımla arnavut kaldırımlı galata-karaköy mesafesini sekerek geçtikten sonra ortaköye ulaştım bi şekilde...sonra ebuşlarla buluşup mekanın önüne geldiğimizde accaip bi insan kitlesi bööle bi et yığılsaması mı desem...nası tanımlanır ki o topluluk...dakikalarca bekledikten sonra bir adım bile ilerlememiş olduğumuzu düşündükce allaaam benim ne işim var bu ortamda demekten kendimi alamıodum..üstelik iki saat dansda zıplamışım işde zaten tükettiğim enerjimin son damlalarını da salonda bırakmış bu extra da neyin nesiydi...ama bi tarafdan da merakla inceliodum insana benzeyen metamorfoz kızları ve oğlanları....hepsi bi takım modifiyelere maruz bırakılmış, burunlar kalkık saçlar civciv ötesi sarısı, meme uçları giyilen bluzdan fırlamış..boş bakışlar boş sözler...ama hoş lar da var içlerinde...baktık olmicek ebuş yine tüm networ künü kullanarak bi telefonla bizi yan tarafdaki gizli geçitden (vip kapısı) sokmayı başardı...bu kız gerçekten engel tanımıyor...şahsen kendisinden pek bi korkuyorum...bağlayamayacağı iş yok şu dünyada...neese..içeri girildi..ordan oraya bi iki dolanıldı...ben daha çok denizin ardındaki muhteşem istanbul manzarasıyla ilgilendim bi ara...geçen seneki reina gecesi aklıma gelmedi diil...hüzün yaptım biraz...ruhun kokoş tarafını o gece orda bi miktar besledim ve sezonu açmış olduk böylelikle....
cumartesi yine doluydu program...yan sitede oturan hem de yıllardır aynı iş ortamlarını paylaştığımız arkadaşımın doğumgünü bahanesiyle bahçesinde mangal keyfi...yaş ortalaması biraz büyük olsa da biz eğlendik...italyan erkek arkadaşı giovanni her zamanki gibi çok şeker takılmaları, hikayeleri,nefis tortellini sosu...teyzeler, anneanne...tam bi aile saadeti onunkisi...
arkasından eve uğranılır, kıyafet değiştirilir ve gecenin ikinci programına devam edilir...yine uzun zamandır keşfetmek istediğim bi başka mekan...santral otto 'da tanghetto konseri...ışıllar ve tango partnerimle birlikte...ortam boş sayılırdı ama yine de ben keyif aldım...tavadan süzülen deniz anası avizeler beni benden aldı..aynılarından istiorum...çalan müzkler eşliğinde bi kaç çift tango yaptı...partnerim ve ben sadece bir ders almış olmamız sebebiyle gözlerimizi kocaman yapıp naaapıo bunlar ve biz bu kıvama ne zaman gelicez diyerek izledik ve dinledik...güzel bi geceydi...ışıllarla yata üstü muhabbet..dışarı çıkmadan önce boşaltılan mochito bardağı üzerine benim kümülatif nane birikintisi teşhisim üzerine kopuşumuz....
ertesi sabah eve dönüş...piyuyla sarmaş dolaş yorganı üzerimizden çekip bi miktar uyuyuş...sonra tekrar sokağa atılış...istikamet taxim..geçen gecenin gazıyla tango dersinin yolunu tutuş partnerle...kapının önüne vardığımızda kapalı olduunu görüş ve üzülüş...:(( ne zaman başlicezzz...ne zaman kıvam olucezz...deyip gelmişken bi yerlere gidelim dedik ve beniiim eskilerden mekanım çoook bi çok sevdiğim ve özlediğim limonlu bahçeee....çok özlemişim...iyi geldi...limonata...naneliii.....çıkışta tünele yürünür ..partner gider...pelean asmalımescit yapar...KV de bi kahve ısmarlar kendine, yudumlar yavaşdan keyifle.....bi tarafdan çantasından kitabını çıkarır oku biraz bahar esintisi eşliğinde...ağaçlardan sarkan renkli ışıkların altında...sonra hızını alamaz...biraz ilerleyip bi de bira patates yapar tekil tekil...son zamanlarda aldığı kilolara da aldırmayıp battı balık yan gidip can simidimle barışıp ketçaplanıp mayoneslenerek hem de...gün bunlarla da kalmadı devam etti ama gerisini anlatmicam...ama yiyip içmeyle devam etti yine...
sonra da işde bugün oldu...
geçenlerde sinemada STEP UP 2 isledim..bi gaza geldi mbi gaza geldim...eldekiler yetmezmiş gibi hiphopa da başlayasım geldi...hangi birini yapcam neye saldırıcam daha anlayamadım...kendimi bütün dünyadanslarınıöğrenmeye adicam galiba...noolucak sonum bilmiorum...ama onu da günün birinde mutlaka denicem...sırasını beklesin bi miktar....
benim kaçıp gidesim var bi miktar...bööle eski püskü dolmuşlaara binip minik kasabalardan geçesim var...ama en çok da denize ulaşasım var...bi varsam denize yeniden nefes almaya başlicam...onun dışında feci şekilde sınırdışı olasım var...pasaport edinesim vizelenesim var...2 günlüğüne bile olur..az ama sık aralıklarla kaçışlar...bugün turlara da bakındım...ama yine para yok...yine ertelem ve ertelenme...yaş kaç oldu hala ertele de ertele..hayat ne zaman başlicak...bu ay da bööle geçer ...önümüzdeki aya kısmet...
delirme zamanı...
hufff...yarın iş yaaa:P
Thursday, April 17, 2008
GO MİLANGOOOO!!!

Tuesday, April 15, 2008
UÇMAYI SEVENLER TOPLULUĞU
bugün işyerinde sakin bir gün geçirdim...geçen haftanın çoğunda eğitimde olmam sebebiyle bir sürü kredi teklifi birikmişdi ve onlara yöneldim. bütün gün lunaparklardaki balyozla kafalarına vurdukca başka bir delikden çıkıveren yılanlar gibi önüme gelen işleri tüketmeye çabaladım...ortaya karışık takıldım...biraz ondan biraz bundan...hatta arada nefes alamadığımı hissedip çantamda acil durumlar için gezdirdiğim sigara paketini alıp aşağıya inip bi mola verdim kendime....hala elime yakışmıyor...hala çok komik gözüküyorum içerken...tüten bi baca gibiyim...ama bazen ağzımın içinde o tadı hissetmek isteyebiliyorum nadiren....sonrasında akşam oldu ve kendimi dansa attım...taxime geldim...meydandaki büfeden soğuk sandviçimi yedim ve de limonata...soğuk günlerdeki gibi tramwayla bi an önce amaç noktasına gitmek istemeyip bütün gün bitki gibi oturmanın verdii durağanlığı da üzerimden atma k ve bahar havasını hissetmek için hafif nisan rüzgarıyla birlikte taximin iğranç insanları arasında gezinmeye başladım...sonra bi süredir yapmak istediğim şeyi yaptım: galatasaray liselinin yanındaki sokakda sadece çizgi romanlar satan çok şirin bi tükkan keşfetmiştim geçenlerde gezinirken...ve büyülenmiştim adeta...çizgi romanın her türlüsünden ve artı olarak çeşitli animasyon kitapları, dergiler...kendimi kaybettim....oradan biri benim beğenim diğeri de tavsiye üzerine iki çizgi roman ve bi dergi aldım...ve bi de hayatımından küçük kesitleri not etmek ve planlarımı düzenlemek için minik bi ajanda...eskiden yaptığım gibi...bakalım zaman ayırabilecek miyim...ama denicem...çoooook mutlu oldum...eskiden çok sık yapardım....kendimi şımartmak...kendi kendime hediye almak....sabırsızlanıyorum okumaya başlamak için...heyecan verici...dans genel itibariyle kötü geçti...o kadar yorgundum ki ayaklarım mı beni götürdü oraya kadar yoksa ben mi ayaklarımı sürükledim hatırlamıyorum...bütün ders boyunca esneyerek hareket ettim...ve de kafkanın dönüşümündeki gregorun debelenmelerine benziyordu dans çabam....janjan bütün phrase leri ve hızlı gitti...ama yine de ben bi silkelendim ve kendime geldim...sonra da dansdan arkadaşımla köşe başındaki italyan dondurmacısından külahlarımızı alıp laflayarak taxime kadar yürüdük...ve ben eve gelmeyi başarabildim bi kez daha....
ve şimdi bu satırları yazıyorum...gözlerimi açık tutmaya çabalayarak...
bir kez daha kalbim kırıldı....ve ben en çok da kendimi suçluyorum bunun için...
bu arada zamandaki tesadüflerden biri daha...geçen haftasonu ottoda eğlendim...bu öğlen okkoda yemek yedim...veee akşam aldığım çizgi romanlardan birinden okko diye bi manga hikaye çıktıııı...gerçekten de hepimiz enerjiyiz ve farkında olmadan birilerini ya dabişileri hayatımıza çağırıoruz aslında...tanımlayamadığımız ve tanımadığımız tanrı da bizimle oyun oynayıp eğleniyor her gün....ve pilimin bittiği nokta.....iyi geceler dünya...
Monday, March 17, 2008
HAFIZA ve HATIRA
değinmek istediim şu ki: bu bi adamın hikayesi...birdenbire komaya giren ve nadir rastlanan bi hastalığa yakalanan adamın öyküsü...'locked-in syndrome" hastalığının adı...görebiliyor-duyabiliyor-hissedebiliyor ama tamamiyle kilitlenmiş bu adam...hiç bi tepki veremiyor...burnuna konan sinekle bile başedemeyecek bi acizlik durumu...karizmatik bir işin-karın-çocukların-sevgilin-paran....her şeyin varken...birdenbire bammm...ve başka bi hayat...
bi süre alışamıyor ve yadırgıyor tabii ki bu yeni hayatını....sonra eğlencesine geçiyor işin...hatta hal böyleyken bi kitap bile yazıyor azimle...
insan daha kötü ne olabilir ki diye düşünür şu durumda...ama o şunu yapıyor...sarıldığı iki şey var bu dönemde...HAFIZA ve HATIRA...bunlar sınırsızzzz...elimizden her şey alınabilir, silinebilir....ama beynimizin içindeki geçmişte yaşananlar ve de daha da genişi haya gücümüz...hayal gücününsınırsızlığı ve seni ne kadar zorladığı...yapmak istediğin şeyler, gitmek istediğin uzak ülkeler, yemek istediğin güzel yiyecekler ya da kendini içinde iyi hissettiğin güzel giysilere sahip olmak, yeni insanlar,afrikaya gitmek ya da hindistanda huzuru kovalamak renk cümbüşünün içinde, karların ortasında tek başına yuvarlanmak, belki paraşütle atlamak ya da yerin derinliklerindeki bi mağaranın dibine doğru ilerlemek...hayalinde bunların hepsini ve de daha fazlasını yapabilirsin...tamamiyle özgürce...içinden geldii gibi...çılgınca...creavitenin en son damlalarına kadar kullanmak....işte bu insanın gücüne güç katar....insanın gücünün gerçekten de sınırları yok gibi ve çoğu zaman da zor durumlarda ortaya çıkıverir bu güç ...insan kendisi bile şaşırır içinde saklı olan bu güce...hayrete düşer....sınırlarımızı kendimiz koyuyoruz bence....hayal edebildiğin kadar ediceksin... ve sonra durup onların nası teker teker gerçekleştğini izle çekildiğin köşenden...ve de hafıza...elin kolun bu denli bağlı olduğu noktada bile geçmişdeki yaşadıklarını; iyi şeyleri ve de kötü deneyimleri ...her şeyi gözden geçir...tekrar et...bu da bi başka güç kaynağı...ve bana kalırsa bu ikisini sürekli yarıştır...ama dikkat et biri diğerini asla geçmesin...bu çaba hep bööle sürsün...tarih kafanın içinde berraklaşsın....izin ver ve barış onlarlar ve hep ileriye bak...nokta...
Tuesday, March 11, 2008
YORGUN
geçen hafta sonu bi değişiklik yapıp kendimi istanbul tarihine ve sokaklarına verdim yine...eskilerden yaptığım ve uzun zamandır yapmadığım bişi yaptım ve tek başıma keşfe çıktım...çoook keyifliydi...haftasonlarımın bile bi rutini var sanırım...öğlenlere kadar uyuyarak boynun üzerinde duran yuvarlağın pe-lean e dönüşmesi beklenir...sonra bi kahvaltı biraz hazırlık...evde yapılacak tonlarca iş başka zamana ertelenip arkadaşlarla buluşulup mümkün olduğunca keyifli ve gülücüklü bi gün geçirmeye çalışılınır...güzel mekanlar...gözü rahatlatıcak ve hafta içinin stresinnden arındıracak manzaralarla doldurulur göz...hazırlanılırken neşeli müzikler açılır son ses...biraz piyu mıncıklanır ve sokağa atılır beden....ama geçen hafta öyle olmadııı...güzel havada taşıt kullanmak yerine ordan oraya yürüyerek gittim...gerçekten çok keyifliydi...çok görmek istediğim bi yer vardı: İSTANBUL MODERN...ve nihayet...hem modern hem de müze...resim var..fotoraf varr...edebiyat var...hatta cihat burak la ilgili bi bölüm vardı...süpper bi insanmış kendisi..hem ressam hem mimarhem edebiyatçı ve de aşmış bi şahsiyet...hem osmanlı tarzı ya da klasik eserleri var hem de bi taraftan hoooop amca kırmış kafayı, içindeki deliyi tuale dökmüş de sürrealist eserler de yapmış....politika yapmış biraz ...daha doğrusu politak yapamayan politikacılarla dalga geçmiş biraz..zekice.......cesurca...vay be demeden edemio insan...kaç tane var acaba onun kadar kendini yetiştirme delisi...ya da kaç tane kaldı onlardan...hep yalnız yalnızmış...yani etrafında sanat dünyasından bi sürü değerli dostlar, her ne kadar utangaç olsa da çevresini sarmalayan hoş bayanlar...ama o yalnızmış...bazen bi cafeye gidip saatlerce etrafındaki uğultuya aldırmadan kitap okurmuş...yanına yaklaşıp kulağının dibinde bağırsalar bile umursamazmış...okul hayatını sevmezmiş...pek iyi olmak yerine iyi olmayı tercih edermiş...hiç anlaşılmaz ki zaten böleleri...hem de sevimli hem de esprili bi konuşma dili var.....hakkında edindiim kısacık hayat hikayesi ile takdirimi kazandı kendileri...kooocaman deniz manzaralı cafesinde de oturmayı ihmal etmedim....fotoğraf bölümünde tek bi kişi değil rus sanatçıların eserleri vardı karışık...iki katı birden ayaklarımı hissetmeyene kadar dolaştım...çok keyifliydi...aklımdaki "to do list"de de üzerine bi tik attım bu güzel günün...sonrasında da bi tophane, bi sahlep, yürürken her bi yerden buram buram tüten ve o buhurdanla seni tepeden tırnağa sarmalayan nargilelerin yoğun kokusu....ama tek kişilik keyif değildir nargile..toplaşıp dahil olmak lazım olaya...
yalnızlığımı da özlemişim çok...ben galiba ben kalabilmek için yalnız kalmaya devam edicem...ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ YALNIZLIK....hem yalnız olmayı hem de özgür olmamayı başaramaz bence insan...
ONCE diye bi film izledim...çok basit çekilmiş bi film...keyifliydi...bi sürü güzel şarkılarvardı içinde...çekimler çok çok doğal...ifadeler, bakışlar...
sonra bi de uzun zamandır izleyemediğim V for vendetta...acılarıyla sonuna kadar yüzleşmiş küçük kızın öyküsü...sonra ona bunları yaşatan gitmiş ...kız güçlü olmuş....başarılı bi filmdi...ben yine kendimi buldum bu filmde de...:P
dans da keyifli gidio bu aralar...düzenli devam edişime çok seviniyorum ve hareketleri yapınca da tatmin oluyorum...yapamayınca da demoralize hemen....o da olmasa delirir insan...zaten biraz delirmiş bu insan...:)
sonuç olarak hayat güzel işte...bahar gelio...bi kımıldanmalar başladı damarlardaki kanda, iş ii olcak, borçlar bi ara kapancaak, son dönemde tüm yüzü kaplayan sivilceler geçicek, hem de bi kedim bile vaar, anlıyomusuun. kedisi olmayanlara da yazık ...
çoook uykum vaar..yazıcak daha çook şey var...ama pe-lean yatarrrzzzzzz...
Sunday, January 27, 2008
WET WOMAN...
Ben ne zaman bööle dans edicemmm!!!
Kesintisiz dans istiyorum...