Monday, December 25, 2006
SİYAHİ....
ben nerdeyim....ben kimim...dünya olduğu iddia edilen yere ben ne zaman(!) ve nasıl düştüm...bu ne biçim bi masal....uyanmak mı iyi, hiç uyanmamak mı...uyumaya çabalamak mı, uyutulmak mı....
tarifsizim...
sayısı çözülemeyen sayıda düşünceler beynimi yiyip tüketti...çok fazlalar ve her biri diğeriyle çarpışıyor...irili ufaklı patlakcıklar oluşuo beyinciğimde....çoklar...
ey uyku tozu...gel de ruhumu bedenden ayır....bu nasıl bi işkence...
tatminsizim...
her gece olduğu gibi rüya aleminde gezintiye çıkar beni....dünyadakiyle birebir zıt rüyalar....
geçen gece yaşlı ve tanımadığım bi kadın beni gezegenin birinde yer alan evine götürdü....inanılmaz büyüklükte bir ev....sayısız odalar....eşsiz mimari.....odaların içinden geçen deniz....görülmedik tuhaf objeler....
dün gece insanlar gördüm....derileri şeffafdandı...içlerinde kan damarları ve kemikcikleri saydam şekilde gözükebiliodu....sonra bu insancıklar akışkan hale gelip bi masa formunu aldılar....hala kanları ve kemikleri gözükerek....
deliyim....deliri-yorum....
ey bulutların arasından çıkıp gelen moon....bu yolculuk nereye gider....yol boyu ışığın eksilmesin üzerimden....sensiz önümü göremem....sen varsın diye artık ölebilirim....bilebilirim yaşamayı da.....savurup savrula da bilirim....
anlamsızım.....
bu yalnızlık hep durur mu insanda....gitmeyen bi o mu var....kök salan....sarsılmayan.....
akılsız-mıyım....
ben neden uyamıyorum bu dünyanın düzenine....neden hep insanlar uyanıkken uyumayı seviyorum ve uyuyamıyoru onlar uyurken....karnım neden düzenli aralıklarla acıkmıyo ve hep aynı şeyleri istemio canım annemin olduu gibi....neden söylenen saatlerde bulunamıyorum belirtilen yerlerde.....neden telefon açamıyorum çok sevdiğim kan bağlantılılarıma da; kafamda o kadar hayal edip hatırlarını sorduğumu ve gerçekmiş gibi inanıyorum....neden kapı kapı dolaşıp onların hayatlarına bi süreliğine misafir olmak istesem de evimden dışarı adım atamıyorum....neden çürümeyi seçiyorum hiç bişey yapmayı her şeyden iyi becererek....neden bu dünyaya alacağım ya da borcum yok....neden hep kolayları tercih etmem.....neden zoru görünce bin türlü kararsız sorgulamam ve sonrasında 80 tane yumurtayı yolun ortasında öylece bırakıp kaçmam ve onların akıbetini, kimlerin eline geçeceğini düşünmemem....neden bu umursamazlığım....neden bu doğal dengeye inanışım....her şeyin bi şekilde kendi kendine yolunu bulacağına inanmam.....neden bu ifadesizliğim....anlatmak isteyip de anlatamamam....tariflemek isteyip de beceremem....neden hiç tamamlayamamam....hep başlamam ama bitirememem....neden bu açgözlülüğüm, doyumsuzluğum, maymunluğum.....
neden bu çıldırtıcı sessizliğim.....
neden bu cansıkıcılığım....
neden bu işe yaramazlığım....
neden hiç'liğim....
neden odaklanamıyorum....en ufak bi sarsıntıda neden devriliverio bütün puzzle parçalarım....neden yeniden başlamak yerine kendimi başka bi tercihin daha ii olacağına ikna etmem...
hayata karşı bu ilgisizliğim ve isteksizliğim nerede duracak....bu amaçsızlığın amacı ne ...neden bu kadar zor bu dünya mekanında her insanın yaptığı gibi oyalayıcı küçük işler bulup bunu sürdürememem....
neden aidiyetsizliğim....
neden hep devrik cümleler....
neden hep siyahi?
Friday, December 22, 2006
PROZAC NATION/AGAIN!!!

dvd den daha önce izlemiş olduum ve dün gecenin yarısı tv de görüp, rafda bekleyen film alternatiflerinden birini izleyecekken dümeni ters kırıp yeniden izlemekten kendimi alamdığım film.
artık biras eski kaçıo. her anlamda beni artık etkilememesi gerekirken birdenbire kendimden parçalar bularak bir kez daha izledim.
delimiydim, delirtildim mi?
bizim bu hallerimizin sebepleri anne-baba yükseksesleri. ben niye taraf tutmak zorunda bırakılıyorum ki. birinden biri var olmasaydı ben de varolmayacaktım. ben diye bişi hiç olmicaktı. bunu neden anlamak istemediler.
normal görünüp, çoook çalışıp, hep çalışıp, saçını süpürgeleştiren anne...
üzerine düşen her türlü irili ufaklı sorumluluktan kaçıp, ondan sonra da olur olmadık ortalara çıkıp duygu sömürüsü yapıp, EMEKin çalışıp yetiştirdiği ÜRÜNe kendisini şirin gösterek sahip olmak. bu haksızlık. hem de en büyüğünden. ürünün de baybenhiçbişeyebulaşmama yönelişi. bu çok kolay. çünkü o bağırıp çağırmıo, sadece sevgi gösterisinde bulunuo.
arada kalmışlık
ve ilaç...
"sorunların üstünü örtmek"
ewet...tek yaptıı bu...seni dalgalı seyir halinden düz bir çizgi moduna getirip bitkileştiren kimyasallar. bi müddet hayattan kopuş sadece.
hemingway'in fiesta 'sindan bir cumle : " gradually and then suddenly."
...yaşamın aklımızı kaçınılmaz olandan uzaklaştıran, uzun süren bir oyalanma olduğuna karar vermiştim.
kitaptan:
"...bazen alnımda bir 'dikkat kırılabilir' işareti yapışık olarak ortalıkta dolaşmak istiyorum. bazen insanlara, kuralsız bir dünyada, yasaları olmayan bir hayat yaşasam da, bunun, ertesi sabah üzülmeyeceğim anlamına gelmediğini anlatmanın bir yolu olsun istiyorum. bazen, insanların canları istediği zaman gelip gidebileceğini, gerçek zorunlulukların artık olmadığını söyleyen bu dünyanın suratına fırlatıp atabileceğim tek anlamlı protestonun bu olduğunu düsündüğüm için, depresyona gömülmek zorunda kaldığıma inanıyorum.
duygusal ve siyasal ilişkilerde aldatma ve ihanet tabii ki yeni bir şey değil ama bir zamanlar birini incitmek kötü ve acımasız sayılırdı. şimdi işlerin normal seyri, büyümenin bir parçası oldu. artık hiçbir şey şaşırtıcı değil
....zamanla yaşamımızın bir parçası olup da, uymaları gereken davranış kuralları olmayan insanların oluşturduğu upuzun listeye dost, ahbap, iş arkadaşlarını da ekleyebilirsiniz. zamanla herhangi bir şeye darılmak veya kızmak anlamsızlaşıyor, zaten ne bekliyordun ki?
...rus yazar alexander kuprin'in dediği gibi: 'beyler, gerçek dehşetin, artık hiçbir şeyin dehşet uyandırmamasında olduğunu anlamalısınız!'..."
Wednesday, November 22, 2006
PREVIOUSLY ON LOST....


Geçen haftasonu muhteşem geçti...kadim dostlarımız niyan ve de delo jam'le Büyükada'ya gittik. ben hiç mi hiç gitmemiştim yapraklar sarı-kızılken, yerdeki çimenler çimen yeşiliyken, hava fildir fildir esintiliyken, pisilerin sayısı insanların sayısını geçmişken, deniz mavi-griyken....hem de hiç çıkmamıştım aya yorgi kilisesinin bulunduğu tepeciğe. bende olay lastik top-mangal olaylarının döndüğü ormanlık arazide son buluyodu. meğer asıl manzara başkaymış. o tepeden ufuk çizgisini görmek nefes kesiciydi. fayton sefası bi başka türlü oldu kış mevsiminde. renkler daha bi renk. atlar daha bi kıvrak. inanılmaz bi sessizlik hüküm sürer olmuş oralarda bu zamanlar. o görkemli evler de sus pus oturuolardı yazın yorgunluğunu atar gibi. onlar dinlenmicek mi. tepede yediğimiz ev emeğinin değmişliği anlaşılan lezzetli sofradan kalkmak istemedik hiç. ev yapımı kan kırmızı şaraplarımızı yudumlarken gökyüzü de siyaha döndü. dönmeseydi neler olurdu, biz ömrümüzün ne kadarlık süresini daha o tahta masaya hibe ederdik hiç bilemiyorum. bizden yüz bulup sürekli dibimizde biten kalıbı büyük ama gözüne toz kaçmış iri beyaz arkadaşı da çantamıza koyup evimize getiresimiz geldi. kendimi yurt dışına çıkmış, bi avrupa kentini dolaşıyormuş gibi hissettim.
arada bir bööle LOST olmak gerekio...
HASTASIYIMMMM!!!!!!!

There’s only so much you can learn in one place
The more that I wait, the more time that I waste
I haven’t got much time to waste, it’s time to make my way
I’m not afraid of what I’ll face, but I’m afraid to stay
I’m going down my own road and I can make it alone
I'll work and I'll fight, Till I find a place of my own
Are you ready to jump?
Get ready to jump
Don’t ever look back, oh baby,
Yes, I’m ready to jump
Just take my hands
Get ready to jump
We learned our lesson from the start, my sisters and me
The only thing you can depend on is your family
And life’s gonna drop you down like the limbs of a tree
It sways and it swings and it bends until it makes you see
Are you ready to jump?
Get ready to jump
Don’t ever look back, oh baby
Yes, I’m ready to jump
Just take my hands
Get ready to, are you ready?(Spoken:)
There’s only so much you can learn in one place
The more that you wait, the more time that you waste
I'll work and I'll fight till I find a place of my own
It sways and it swings and it bends until you make it your own
I can make it alone(my sisters and me) (repeat 7x)
Are you ready to jump?
Get ready to jump
Don’t ever look back, oh baby
Yes, I’m ready to jumpJust take my hands
Get ready to jumpAre you ready to jump?
Get ready to jump
Don’t ever look back, oh baby
Yes, I’m ready to jump
Just take my hands
Get ready to, are you ready?
TROIS COULEURS:BLUEBLANCROUGE






Saturday, November 11, 2006
YOU MUST BE CONCENTRATE!


Monday, November 06, 2006
UZUN ZAMAN SONRA....
Sunday, July 09, 2006
BUTTERFLY "WINGS"

Sunday, March 19, 2006
SHE WAS GONE.....

ikimizin aklında uçuşan 1 sene öncesi anıları...1 sene öncesinde otel odasında yanımdaki yatakta uzanıp mutluluktan ağlayışı...keşke bu güzellikleri sana daha çok yaşatabilseydim deyişi....bütün olanlar yüzünden yeniden babamı suçlayışı...bütün bunları haketmediğim düşüncesi...sahilde dolaşırken, iskelede durup parmağıyla almamı istediği taşları işaret etmesi...gülüşmelerimiz...
son telefon konuşmamız...kuzenimin ve ailesinin geçirdiği sıkıntılı dönemi anlatırken ağlamaklı oluşu ve benim dayandığım zor şartların farkına varması ve beni takdir etmesi...benimle gurur duyması...
o cümleler hayatım boyunca kulaklarımda fısıltı olacak...
oteldeki ilk geceleri...bana anlatılanlar kadarı...bi süre odalarında dinlendikten sonra akşam yemeğine inmeleri ve gece geç saate kadar sürdürdükleri neşeli sohbet...benim hakkımda geçen konuşmalara verdiği cevap...babam hakkında verdiği son kararlar...
ve sabah...
o pırıltılı gecenin siyah sabahı...
telaş...
ve uçuş...
sen bundan çok korkardın...gitmek istemezdin hiç...o soğuk metal çekmecede olmayı da istemezdin...karanlık istemezdin...toprak istemezdin...benden uzakta olmak istemezdin...
çok üzgünüm anneciğim...ve çok özlüyorum...
sana verdiğim tüm üzüntüler için özür diliyorum senden...senden uzak olmayı seçtiğim için...ama seni hiç bırakmadım biliyorsun...
sen benim ilgiye doymayan bebeğimsin...bense sana sarılan anne kolları...yerini hiç bir şey ya da hiç kimse alamaz...
odamın her yerinde farklı dönemlerdeki resimlerin var...gözümü açar açmaz sana bakıyorum...seninle konuşuyorum...senden güç alıyorum...
yazmak çok zor...
yaşamak daha da zordu...
kimse bilemez...
beni izlediğini biliyorum...
beni merak etme...
çevrem dostalarımla ve dostlarınla çevrili...
herkes beni merak ediyor ve beni düşünüyor...
bugün çok tuhaf bi gündü...uzun bir süredir bugünü tasarlamıştım kafamda...yapmak istediğim şeyler vardı...bugüne özel şeyler...bugüne ait ritüeller olsun istedim...ama hiç bir şey yapamadım...hatta tam tersi oldukça sıradan geçti günüm...bomboştum her zamanki gibi...ruhsuz...ben çok daha yoğun olabileceğimi düşünmüştüm...ama sadece boşluk vardı...
aslında yapmak istediğim şey: her yıl, ayın bu gününde antalyadaki o otelin senin bulunduğun odasında kalmak...bunu mutlaka yapacağım! bunu yapmak istiyorum...
keşke burda olsan ve bana yön göstersen...keşke sorabilsem...keşke bana kızsan...
aklım ne zaman geri gelip eski yerine yerleşecek merak ediyorum...yoksa bu hiç olmicak mı...ilaçlar olmadan katlanabilecek miyim güne?
AVE MARIA...
şu an'a çok uydu...
günlerdir LOSTun aynı bölümünde asılı kaldım...yaklaşık 3 kez sonunu getiremeden izledim durdum...jack, babasının ölüm dönemini çağırıyor hafızasına ve her yerde onun halisünasyonunu buluyor...babasını ilk teşhis ettiği an...boş tabutu parçalayarak kırması...
365 gün önce değişti her şey...ben gitti...gözlerimin algıladığı dünya gitti...sanki evler-arabalar-sokaklar-ağaçlar-çimler-her şeyler süngersi bi yapay dolgu maddesinden yapılmış gibi...hiçbiri gerçek değil...gerçek diye bişi de yok zaten...
ben gerçekten fenayım ve bu ağır ruhu ne zamana kadar taşıyabileceğim bilmiyorum...
en kötüsü içinden hiç bişi gelmemesi ve geçmemesi durumu ki bu gerçekten de en kötüsü...
KALP--> İLK ÖNCE O BAŞLADI, EN SON O DURACAK...
SENİ SEVİYORUM ANNEM, İYİ Kİ SENDEN BİR PARÇAYIM!
1 TANE KIZIN PELİN
Tuesday, February 28, 2006
LOST

http://abc.go.com/primetime/lost/games/mission/index.html
bir süredir yakın çevremi -özellikle erkek arkadaşım ve tayfası- çemberi içine alan ve bağımlılık yaratan bu trend tv dizisinin beni de bağımlılığı altına alması için tutuşuyorum. maaşımı alır almaz doğruca beşiktaş pasajındaki kopya dvdcime gidip tüm sezonları ele geçirmek için sabırsızlanıyorum. eminim ki her izleyende olduğu gibi bende de lostsal bi takım yan etkiler ortaya çıkarması muhtemel bu tehlikeli yapımı daha şimdiden herkeslere öneririm. hele bi de merakımı dinginleştirdiimde daha çok önericemi tahmin ediyorum. tabi saatlerime el koyacak olan bu yeni bağımlılık için zamandan ciddi anlamda bi çalıntı yapmak şart gözüküyor. ama buna değer.
HAYATDA SON DURUM:
Ne safi kötülük; ne safi iyilik...
Her daim, her yerde,
İ-ki-baş-lı-lık...
elif şafak/pinhan
babamla halen aynı evi paylaşmama rağmen ve onu kısa ya da uzun her gün görmeme rağmen ve çoğu gün tek kelime bile etmememize rağmen onun yanındayken bile onu özlüyorum. ona bakarken içim titriyor. ona kısmi kızıyorum-kısmi seviyorum.
işde değişen pek bişi yok. kısmi olarak beni tembelleştirdiğini ve bildiğim ve sahip olduğum yeteneklerimi de körleştirdiğini düşünüyorum, kısmi olarak da bi an önce yapmak istediğim burasıyla ilgili iyileştirmeler düşünüyorum. velhasılı kelam burda bulunduğum sürece elimden gelenin en iisini yapmak istiyorum.
evimi seviyorum. ailemi seviyorum, sahip olduğum dostlarımı seviyorum, kitaplarımı seviyorum ki onlar beni hiç yalnız bırakmadı. tam bir sevgi kelebeği modeli.
genel olarak gidişattan memnun sayılırım. artık geçmişi kurcalamanın, gelecek üzerinde çok fazla irdeleme ve çıkarsamalar yapmanın pek bi anlamı yok. zira ŞİMDİ gayet güzel.
ŞİMDİLİK:P
Sunday, February 26, 2006
DÖNME DOLAP...

işe başlama sözleşmesine imza atmakla şeytanla anlaşmaya imza atmak arasında hiç bi fark yok. patron kavramı her yerde aynı. buna karar vermiş bulunuyorum. PATRON=HERŞEYİİSTEYENVEHERŞEYİİSTEMEHAKKINIKENDİNDEGÖREN, ÇALIŞAN=HERŞEYİVERENVEHİÇBİRŞEYİSTEMEYEHAKKIOLMAYAN. bu durumun sözlük tanımı aynen bu. artık küçük şehirde komün hayatı yaşamak için çok geç. çünkü içindeki ilerleme ve daha çok sahip olma isteğini bastırmanın imkanı yok. metropol de seni her geçen gün törpüler ve bi gün yokolur gidersin.
yapmak istediklerimi gerçekleştiremeden kaçınılmaz sona ulaşmak. işte benim en büyük korkum. ki bu yapmak istediklerimin listesi oldukça uzun.
bi kaç gün önce ben yine iş değişikliği kararı aldım. yine uzun vade düşünüyorum. bu patron amcalara laf anlatmanın imkanı yok. onlar sadece istiyor. senin en değerli gençlik saatlerini istiyorlar, karşılıksız sadakat istiyorlar, ama bunun karşılığında hiçbir beklenti içinde olmamamızı bekliyorlar, beyninin değerli ve parlak fikirlerini onlara vermeni istiyorlar, bu liste de oldukça uzun. sonuç itibariyle onların bizi gördükleri kalıp gayet aşikar. bunun ötesinde olduğumuzu anlatmanın bi yolu da maalesef imkansız. bu bi meslek değil. sadece kişinin iki dudağının arasındasın. tek bi kımıldatmayla hazırlıksız ortada kalabilirsin her an. belli bi yaşa geldiysen de artık gidebileceğin yollar kavşağı sana kapanmıştır. geç kalmışsındır.
ofisde son yaşananlardan sonra iyice gerildim. kendimi güvende hissetmiyorum. kaygan zemin. dostumun tavsiyelerine uyup denetçi olma yolunda girişimlere başlicam. en azından bi alanda hem de eğitimini gördüğüm, emek verdiğim alanda bilgi sahibi olucam. hem de değerli bilgi. gelecek vaadeden bilgi. uğruna harcanan emeğin boşa gitmeyeceği bilgi. zamanımı buraya gömmektense daha zor bi alana gömmeyi tercih edicem sanırım. ama daha uzun bi zaman var bunun için. öncelikle iyileşme sürecimi tamamlamayı beklicem. şu an hala tam olarak iyileşmiş hissetmiyorum kendimi. arızalarım devam etmekte. sadece kimyasallarla üzeri örtülü. o kadar. kimyasal tedbirini ortadan kaldırınca ortaya neyin çıkacağını bilmiyorum henüz. belki de ihtiyacım olan bu süreç içinde kararım değişir, fırsatlar bu düşüncelerimi siler götürür. bilemiyorum. sadece şu an canım sıkkın. onu biliyorum. haksızlığa ve sömürüye tahammülüm yok. bu kişiler kurumsal mı aile mi öncelikle bunun kararını çok net vermeleri gerekiyor. bizim davranışlarımızı ona göre belirlememiz için.
işte bütün bu gelişmeler beni başlangıç noktasına feedbackliyor. BEN NE İSTİYORUM! hayatımın orta noktasından dalan bütün ailesel sallantılar bu önemli karar sürecimi ve odaklanmamı allak bullak sallamış durumda. sallanmış durumdayım...
dün itibariyle örnek daire tamamlandı. ve başdöndürücü bi yoğunluk hakim ofisde. eskiler yeniler ve bu kişilerin binlerce sorusu. raporlar, sayılar, akılda tutulması gereken kişiler, satışlar, sözleşmeler, kağıtlar, kelimeler ..... her şey havada uçuşuyor. ama zevkli. hareket geldi işe. üstelik bugünkü müşterilerimden genç ve sempatik bi çift işimi çok iyi yaptığımı söyledi. bu cümle beni o kadar silkeledi ki bi süredir demoralize olan moralim moral buldu:P
bu kadar iş yeter...
dansım mütiş keyifli gitmeye başladı. eski günlerimi yakalamak üzere olduğumu hissediyorum. yavaş yavaş bi koreografi çıkıyor ortaya. hala tam dengeyi yakalamış değilim. ama olucak. hissediyorum. candaşı çok özlemişim. hem de çok. hayatımda hep olmasını istediğim insan.
sevgili de keyifli... bu aralar ikimiz de yoğunuz. benim işsel, oysa hem işde yeni bi döneme-atılıma geçtiler, hem de yaklaşan üniversite sınavlarının heyecanıyla boğuşmak durumunda. ve bu durum yaz aylarına kadar devam edecek.
bugün çok güzel bişi yaptı. ben duygulandım. bi gazete; bi kitap veriodu bugün. ben ekiyle birlikte o gazeteden almama rağmen diğer kitaptan da istiodum. onu aradım marketten sipariş etmesi için. göğün karnı delinmişcesine yağmur yağıodu. o nedenle market siparişi getiremeyeceğini sölemiş. o da naapmış....karnı delik göğe aldırmadan sokağa çıkıp gazetemi aramış. hatta bi tanesinde bulamayınca sokaktaki gazetecileri sırayla dolaşmış. kaç kişi yapar bunu?
iyi ki var...
neyse ki var...
Monday, February 20, 2006
ASFALT...

Wednesday, February 15, 2006
HAPPY VALENTINE DAYS!!!

Monday, February 06, 2006
UP&DOWN

bu aralar canım sıkkın yine....iş yerinde yaşanan bazı olaylar iş hayatına karşı umutsuzlaşmama neden oldu yeniden....kendimi güvende hissedemiyorum yine ve bu durum benim performansımı etkileyen en önemli etken.....Nilşah'a yapılan davranışları bana yapılmışcasına yadırgadım.....ve üzüldüm.....o zaten şu anda hayatın bi kaç alanında birden karmaşa yaşıyor şu anda.......ki ona da söylediğim gibi her insanın hayatında olur bu gibi kaygan zeminler.....benim hayatımda da pek çok defa olmuştur......defalarca yere kapaklanmış buldum kendimi ve defalarca dizlerimdeki ve elbiselerimdeki tozları silkeledim, yaralarımı iileştirdim ve yürümeye devam ettim......inanıyorum ki her DOWN dan sonra mutlaka UP geliyor....hem de çok güzel bi şekilde geliyor.....geldiğini hissetirerek geliyor ve o UP'ların değerini, sağladığı adrenalini hissetmemizi sağlayan, bize mutluluğun anlamını hatırlatan şey de aslında DOWN'lar......iyi ki varlar......DOWN'larımı da seviyorum ben........
Sunday, January 29, 2006
3melek...

Thursday, January 12, 2006
kendisi bi garip melek-ardına düşmeniz gerek
BAŞ:bigaripmelek o gün başına geleceklerden habersiz kapıdan dışarı adımını attı....sonradan farkına varacağı şey şuydu ki aslında adım hayata atılmıştı.....bi kez daha....çantasına kim?liğini, anahtarlarını, ikra'sını, gözlüğünü bi de umudunu koydu....çıkmadan önce akşamdan siyaha batırılmış kanatlarını beyaza dönüştürdü.....artık hazırdı.....
GÖBEK:iş görüşmesi: kafam sanki soru işereti çanağı....1 adım ....içeriye.....ve çanak kırıldı yavaşça....ve soru işaretleri eridi birer birer....ortam/ferah-aydınlık-beyaz-temiz-özenli-modern-evimsi......insanlar/akıllı-olgun-bilgili-nazik-anlayışlı-amaca yönelik-takım......iş/prestijli-rahat-kolay-gelişimime ve gelişimine açık.....kabul......onay....huzur......iç rahatlığı....gülümseme....akşam yemeği: gizli!dans gösterisi: ZEYNEP TANBAY DANS PROJECT.....5 yıl geçmiş ilkinden bu yana....Zeynep Tanbay'daki değişimler: müzikler aynı....sahne farklı.....koreografiler aynı......dansçılar farklı ve yeni.......bigaripmelekdeki değişimler: algı....duygu....dansa istekdeki farklılıklar....yorum.....
ETEK: bigaripmelek kanatlarının varlık nedenini hatırlamaya başladı ve onlara yeniden hareket katmak için start verdi...bi kaç deneme uçuşu....bi kaç yakın mesafeden sonra .....her şey artık daha güsel.....
pozitif şeyler düşünüp her şeyin daha iyisi için çabalıorum artık.....bu bana uzun vadede hayalimdeki temiz ve modern hayatı sunuvericek ben farkında olmadan......
yazmayı unuttum....eski yaratıcılığımdan, hayal gücümden eser yok şu an....algılarım daha basite indirgiyor her şeyi....besleniyorum...uyuyorum....paylaşıorum....eğleniorum....çalışıorum......hepsi bu.....hayat bundan ibaret.....
Candaş'ı bulmalıyım.....Mekan'da dansa başlamalıyım.....Tan'ı takip etmeliyim.....Modern ve Jazz her ikisini de istiorum.....yaratıcı çevreme geri dönmeliyim......hayatıma çok şey kazandıran beni büyüten ve genişleten dansım.....bu aralar beynim bir an önce dans kursuna başlamaya odaklanmış durumda.....haftada 1 akşam dansa, haftada 1 akşam da yüzmeye gitmek istiorum.....ve bunu gerçekleştiricem......yapmak istediim her şeyi gerçekleştirdiim gibi.......İSTE VE SAHİP OL....
Wednesday, January 11, 2006
KANATLARIN HAVALANIŞI.......
her şey hiç olmadıı kadar olması gerektiği gibi.....
her şey hiç olmadıı kadar aydınlık ve net....
yılbaşı kartına şunları yazdım: KARANLIK ODAMA GİRİP IŞIĞIMI YAKTIĞIN İÇİN TEŞEKKÜRLER....
sanırım durumu açıklamak için yeterli cümle......
yılbaşına onunla birlikte girdim....hayatımda geçirdiğim en güzel ve en eğlenceli yılbaşılardan biri oldu....zaten topu topu 3 tane yılbaşı eğlencem oldu....ve bu yıl ilk kez yalnız hissetmedim kendimi....gecenin başlangıcında oldukça gergin olmama ve birilerine karşı aşırı sinirli olmama rağmen sonralarında let gooo! dedim......ertesi gün de çok huzurlu geçti....sahilde kahvaltı...sonrasında yürüyüş......sonrasında fotoğraf kareleri yakalama yarışı.....pisiler.....arka bahçe.....minderler......gün bitimine doğru göz kapaklarının yerçekimine direnemeyişi......
tek kelimeyle keyiffffff.......
10.01.2006
fotoğraf çekimi.......
dans salonu görüntüleri.......melek bakışı ve meleklerin göbekleri......köşeye sıkışılmış.....rest.......
sonrasında da sinema:
DARK HORSE/TUTUNAMAYNLAR.......
hayalkırıklığına uğrasak da fena diildi.....ağır seyreden bi film.......baydık bi ara ama yine de güjeldi........mesnevi ciltlerini aldım......artık içim rahat......ajij'in önerdiği çeviriyle.......sonra da gloria'nın keyifli kahveleri.....
artık kaybedecek zaman yok.....artık boş geçen gün yok......yayılmış bi mutluluk var havada......bi uçuculuk.........bi köpüksülük.......bi beyazlık....bi tüysülük.......
artık hafifim.....
light side ............
artık padme'yim.......
sana tutunuyorum ve seni yukarı doğru çekiyorum......artık yükselicezzz.....birilikte.....boşlukta asılmışlık hissi silinip gitti beynimden......